TMMOB Maden Mühendisleri Odası tarafından organize edilen ve bu yıl 6’ncısı düzenlenecek olan Sondaj Türkiye 2025 Uluslararası Sondaj Kongresi ve Sergisi’nin öncü etkinliği olan 1978 Birinci Bilimsel ve Teknik Sondaj Kongresi Başkanı Süleyman Özerk ile “1978’den 2025’e Sondaj” konulu bir söyleşi gerçekleştirdik.
1935 yılında, faaliyetleri arasında yer bilimleri de olan MTA, ETİBANK, EİE gibi kurumlar kurulduktan çok uzun bir süre sonra; 1978 yılında Kongre yapılmasına neden olan motivasyon nedir? Süreç nasıl ilerledi?
İşe başladığım 1970’lerde sondaj denilince; özellikle o zamanki adıyla MTA Enstitüsü’nün Genel Direktörü Sadrettin Alpan’dan dolayı MTA hatırlanırdı. Biz de o zamanki adıyla MTA Sondaj Şubesi’nde çalışan ve kısıtlı imkanlarla yurtdışını takip etmeye çalışan bir grup maden ve petrol mühendisi arkadaş, kongre yaparak “sektörde durum tespiti yapalım” ana fikriyle işe başladık. Kongre sayesinde en azından bir “envanter çalışmasına başlanır, geleceğe yönelik tasarım yapılır, sektör temsilcileri arasında iletişim kurulur” diye düşündük.
Petrol ve maden mühendisi arkadaşlarımız meslek odalarına giderek durumu anlattılar. Odalarımız Kongre fikrine olumlu yaklaştı. Kısıtlı maddi imkanlarıyla destek olabileceklerini belirttiler. Meslek odalarımızdan bu desteği alınca MTA, DSİ, TPAO’nun da desteğini almak
istedik.
Önce MTA Enstitüsü’nün Genel Direktörü Sadrettin Alpan ile görüştük. Bizi yaptığımız işten dolayı kutladı. “Kongrenin giderleri olur, MTA’dan kim kongreye katılmak isterse delege olarak kayıt yaptırsın” dedi ve Kongre’ye MTA’dan yaklaşık üç yüz delege katıldı. DSİ salonlarını verdi, TPAO diğer giderleri üstlendi. Dolayısıyla Kongre’nin mali sorunları aşıldı. Meslek odalarımızdan aldığımız avansları geri iade ettik. Bu gelişmeler olurken jeoloji mühendisleri de kongre düzenleme kuruluna katıldı.
Kongre bildirilerini incelediğimizde; ağırlıklı düşüncenin sondaj sanayisinin kurulması ile ilgili yol haritasının çizilmesi olduğunu görüyoruz. Sizin işe başladığınız yıllarda sondaj sanayisinin durumu nedir?
Özellikle hatırlanması gereken bir konu da MTA’nın sondaj sanayimizin gelişiminde, bu günlere gelmesindeki rolüdür. Benim işe başladığım yıllarda sondaja ait tüm alet-edevat (keçir, portkron bile) yurt dışından ithal edilirdi. İthalat rejiminden dolayı dışarıdan ithal edilen malzemelere büyük paralar ödüyorduk. Başlangıçta bir yerli firma yurt dışından ithal ettiği elmas tozu/tanesini matrikse bağlayarak elmaslı matkap yapmaya başladı. Sonra yine aynı firma dışarıdan ithal ettiği borulara diş açıp tij yapımına başladı. MTA’da sondaj alet ve edevatlarının teknik resimlerini çizerek yerli firmalara sipariş vermesiyle; bir firma D-750 sondaj makinasının benzerini yaptı. Arazide denendi, eksikleri firmaya düzenli geri bildirilerek ilk yerli sondaj makinesi 1981’den itibaren MTA envanterine girdi. Firmanın gelişimini sağlamak için ilk planda MTA firmaya 25 makine siparişi verdi. Benzer bir uygulama olarak, tripleks pompaların yerli üretimini sağlamak için birkaç firmaya sipariş verildi.
İşe başladığınız yıllarda MTA’da elmaslı sondajlarda kullanılan teknik nedir? Vardiya sisteminiz nasıldı? Yine bu yıllarda en derin sondajınız kaç metrelerdeydi?
İşe başladığım yıllarda genel olarak düz takım kullanılıyordu. MTA sondaj sektöründeki gelişmeleri yakından takip eden bir kurumdu. Wire-line takım sistemleri dünyada kullanılmaya başlandıktan kısa bir süre sonra MTA’da da kullanılmaya başlandı. Wire-line takımlar, önce X wire-line olarak 1970’lerden itibaren envantere girdi, sonra Q wire-line takımlar kullanılmaya başlandı.
1972 yılına gelindiğinde; Hasançelebi sondajlarında 15 makine wire-line olarak çalışıyordu. İşe başladığım yıllarda düz takımla elmaslı sondajlarda 300 metrelere erişemiyorduk. Başlangıçta tek vardiya çalışılırken sonra iki vardiya, daha sonra özellikle jeotermal sondajlarda üç vardiya çalışılmaya başlandı.
Detaylar Madencilik Türkiye Dergisi’nin 126.sayısındadır.