Madenciliğin

“Madenciliğin Geleceği ve Sorumlu Madencilik” konulu webinar Dünya Gazetesi’nin organizasyonu ile gerçekleştirildi. Türkiye Madenciler Derneği (TMD) Başkanı Ali Emiroğlu ve TMD İkinci Başkanı ve Altın Madencileri Derneği Başkanı Mehmet Yılmaz, gazeteci Cem Seymen, Dünya Gazetesi yazarları Hakan Güldağ ve Selin Arslanhan webinara katılım gösterdi.

İlk olarak söz alan ve köklü bir kuruluş olan TMD’nin kurulduğu 1948 yılından bu yana madencilik sektörünün gelişmesini sağlamak, üyelerinin haklarını korumak, uluslararası ilişkileri geliştirmek ve düzenlemek üzere çalışmalarına aralıksız olarak devam ettiğini belirten TMD Başkanı Ali Emiroğlu, maden sektörünün son dönemde olumsuz şekilde gündeme geldiğini hatırlatarak madenciliğin toplumdaki genel algısının olumsuz olduğunu ve doğru bilinen yanlışların gündeme getirilmesi gerektiğini kaydetti. Bu durumun yaşanan Soma faciası ve çevresel bazı olumsuz uygulamalar gibi birçok nedeni olduğunu kaydeden Emiroğlu, madenciler olarak eksiklikleri olduğunu belirterek bu durumda sorumluluğu madenciler olarak öncelikle kendilerinde aramaları gerektiğini vurguladı. Emiroğlu, topluma yeterince aktarılmasa da maden üreticilerinin büyük bölümünün iyi örnekler sergileyen çalışmalar gerçekleştirdiğini, özellikle işletmeler sona erdikten sonra yapılan rehabilitasyon, çalışmalarının ya da işletmeler devam ederken kullanılmayan alanlarda gerçekleştirilen rehabilitasyon çalışmalarının devam ettiğini belirtti. Toplumdaki olumsuz algı devam ederken devam edilmesinin mümkün olmadığını belirten Emiroğlu, yapılan iyi uygulamaları yeterince gündeme getiremediklerini ve bunları halka aktaramadıklarını kaydetti.

Oluşan algılar konusunda çalışmaları olduğunu belirten Emiroğlu, Bergama havzasındaki ve İzmir’deki altın madeni başta olmak üzere kamu ve özel şirketlerin gerçekleştirdiği birçok güzel uygulamayı örnek göstererek bu çalışmaların halka aktarılmasının önemine vurgu yaptı. Emiroğlu, yanlış bilinen doğruların aktarılması kadar içimizdeki çürük elmaların da ayıklanması gerektiğini de bildiklerini ve bu durumun kendileri için önemini vurguladı.

Tarım ve madenciliğin ayrıştırılamaz iki bütün olduğunu belirten Cem Seymen, bugüne kadar gerçekleştirdiği çalışmalar sırasında toplumdaki madencilik algısının son derece kötü olduğunu belirterek sözlerine başladı. Ülkenin ve ekonominin gelişmesi için tüm sektörlerin önünün açılacak şekilde desteklenmesi gerektiğine dair inancını aktaran Seymen, madencilik sektörünün de olmazsa olmaz sektörlerden bir tanesi olduğunu kaydetti. Kendisinin de madencilik sektörüne bakış açısının çok olumlu olmadığını kaydeden Seymen, düşüncelerini şu şekilde aktardı: “Bunun anlatım ve iletişiminde çok büyük hatalar vardı. Bende ön yargılı olan insanlardan bir tanesiydim. Ta ki Mehmet Yılmaz beni bir maden sahası ile tanıştırıncaya kadar ön yargılarımdan kurtulacak gibi değildim çünkü iyi örnekler bana bile ulaşmamıştı. Ancak Mehmet Yılmaz ile beraber gittiğimiz İzmir’deki iyileştirme sahası aklımı başımdan aldı. Bir özel sektör şirketinin büyük maddi ve insan kaynağını seferber ederek bir orman yaratması ve eski bir madenden bir ihracat sahası yaratması gurur verici bir şeydi. Dolayısı ile madenlere ve madenciliğe bakış açım çok çarpıcı bir şekilde değişti.” Birçok farklı kaynaktan bu gelişmeleri okumanın mümkün olduğunu kaydeden Seymen, yerine gidip görmenin çok farklı olduğunu belirtti.

Ayaş domatesi üzerinden Soma’da tarım alanlarının madencilik faaliyetleri nedeni ile tahrip etmesinin madencilik üzerinde olumsuz algılar oluşmasının nedenlerinden birisi olduğunu kaydeden Seymen, Türkiye’nin petrolünün madenler olduğunu ancak bunun bedelinin doğa tahribatı ve insan hayatı olamayacağı yöndeki çekincelerini paylaştı. Doğa tahribatının ne boyutta olduğunu çıkaracak ve bunu bertaraf edecek yeni nesil politika ve bakış açılarına ihtiyacımız olduğunu belirten Seymen, temel teknik hususlar ve güvenlik önlemlerinin öncelikle şirketler tarafından prensip olarak belirlenmesi gerektiğini ve hükümetlerin de denetim yapabileceği bir köprü kurulması gerektiğini kaydetti. Seymen küresel etkiler ve risklerin doğru analizlerle bertaraf edilmediği sürece madenciliğin olumsuz algılanmaya devam edeceğini vurguladı ve köklü bir değişimin şart olduğunu sözlerine ekledi.

İnsanoğlunun geçmişten beri bilinmeyenden korktuğuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Yılmaz, hem hurafeler konusunda hem de doğru bilinen yanlışların serbestçe dolaşımda olmasından dolayı bir korku ortamı oluştuğunu belirtti. Madencilik sektörüne bakıldığında bu durumun gerçeklik payı olduğunu da kaydeden Yılmaz, madencilik sektörünün sicilinin çok temiz olmadığını, çevre bilincinin ve sivil toplum kontrolünün tam oluşmadığı dönemlerde diğer sanayiciler gibi madencilerin de çok iyi örnekler oluşturamadığını belirtti. Günümüzde bilgiye ulaşımın çok kolay olduğunu belirten Yılmaz, bunun yanında iletişim kanallarının artması ile birlikte bilgi kirliliğinin de artış gösterdiğini vurguladı. Son dönemde toplam 16 madencilik sivil toplum örgütü ile birlikte aktif bir şekilde doğru ve güzel işletmelerimizi tanıtmaya çalıştıklarını belirten Yılmaz, bu sayede içlerindeki çürük elmaları ya dışarı atmak ya da kendilerini düzeltmeye teşvik etmenin amaçlandığını kaydetti.

Ülkemizin kaynaklarından gerçekleştirilecek üretimin 70 milyar dolar maden ürünü ihracatı gerçekleştiren ve ortalama 30 milyar dolar olan maden ürünleri dış açığını karşılamak adına önemini vurgulayan Yılmaz, iyi niyetli olmalarına rağmen madenciliğe karşı çıkarak ülkeye zarar verdiklerini kaydetti. Yılmaz önce insan sonra çevre sonra madencilik anlayışı ile çalışarak ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmamız gerektiğini kaydetti. Emtia fiyatları açısından her 30-40 yılda bir karşımıza çıkacak bir fırsat olduğunu belirten Yılmaz, bunu değerlendiremezsek ülkemize zarar vereceğimizin altını çizdi. Tüm dünyada 79 farklı maden gezdiğini aktaran Yılmaz, topraklarında herhangi bir değerli mineral bulunup da üretmeyen bir tane bile ülke olmadığını özellikle vurguladı. Kanada’da bulunan bir milli parkın içerisinde 45 yıldır işletilmekte olan kurşun-çinko- altın madenini örnek gösteren Yılmaz, çevreye ve insana zarar vermeden bilimin ışığı altında üretim yapıldığı ve devletin gerçekleştirdiği kontrollerle bunu kanıtladığı takdirde madenciliğe engel olacak bir durum olmadığını belirtti.

Sürdürülebilirlik ve yeşil madencilik açısından konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Selin Arslanhan, yakın zamanda AB’nin Yeşil Mutabakat anlayışı ile somutlaşan sürdürülebilirlik gündeminin birçok farklı sektörü farklı şekillerde etkilediğini belirterek, madencilik sektörünün hem etkileyen hem etkilenen tarafta olduğuna dikkat çekti. Birçok farklı sektörde yaşanacak değişiklerde girdi sağlayıcı olarak madencilik sektörünün ön plana çıktığını belirten Arslanhan, yeşil ekonominin alt başlıklarından olan yeşil enerjinin maden ürünlerine talebi arttıracağına dikkat çekti. Arslanhan ayrıca madenciliğin kendi içerisinde gerçekleştirmesi gereken yeşil dönüşüme dikkat çekerek gelişen teknolojilerin atık ve su yönetimi, madencilikte kullanılan enerjinin yenilenebilir enerji ile entegrasyonu gibi konularda fayda sağlayabileceğini aktardı.

Maden sektörünün öz eleştiri yapmasının önemine dikkat çeken Hakan Güldağ ise madencilik üzerine oluşan algılardan dolayı siyasetin karıştığını, bu nedenle sektörün yeni bir açılıma gidiyor olmasının önemli olduğunu belirtti. Madencilik üzerine algıların bertaraf edilmesi konusunda sektörle beraber medyaya da iş düştüğünü belirten Güldağ, bu açılımında farklı bir cepheden aktarılmasının faydalı olacağını kaydetti. Medyanın sunduğu eleştirel platformun ancak tüm paydaşları içermesi halinde anlamlı olacağını vurgulayan Güldağ, Ali Emiroğlu’nun sanayimizi büyüterek gelişmek istiyoruz açıklamasına atıfta bulunarak algının kötüleşmesinin madencilik sektörünün atılımını engellediğini belirtti.

Webinarın ilerleyen bölümlerinde tekrar söz alan Ali Emiroğlu, pandemi sürecinde görüldüğü üzere hammadde güvenlik zincirinin önemine dikkat çekerek madenciliğin stratejik bir sektör olduğuna dikkat çekti. Madencilik algısının düzeltilmesi ve iletişimin iyileştirilmesi konusu ile ilgili “Sorumlu Madencilik İlkeleri”ne dikkat çeken Emiroğlu, önce insan sonra çevre daha sonra ise madencilik anlayışını tüm sektörün benimsemesi için var güçleri ile çalıştıklarını kaydetti. Bu çalışma kapsamında öncelikli ilkelerinin 4 başlık altında toplandığını belirten Emiroğlu, başlıkları şu şekilde sıraladı: Sağlık ve Güvenlik, Doğa ve Ekosistem, Sosyal Diyolog ve Yerel Kalkınma, İş Etiği ve Şeffaflık.  Emiroğlu sürdürülebilirlik çerçevesinde kendilerini iyi aktarabildikleri taktirde halkımızın madenciliğe daha sıcak bakacağına inandıklarını kaydetti.

Kamuoyunun bu çalışmalara ikna olması için çok alın teri dökülmesi gerektiğini vurgulayan Seymen, yıllarca süren iletişimsizlikten kaynaklanan bir uçurum olduğunu hatırlattı. Genç nesile madenciliğin ekonomideki önemi aktarılırken insanın ekosistemin içindeki bir parça olduğu anlatılması gerektiğini belirtti.

Madene ihtiyaç duymadan yaşayabilecek tek bir modern toplum olmadığını belirten Yılmaz, ABD’de her bir birey yaşamını idame ettirebilmek için yılda 18 ton maden tükettiğini hatırlattı. Madencilik ve tarımın beraber sürdürülebileceğini gösteren örnekler ortaya koyduklarını belirten Yılmaz, bu çalışmalarından gurur duyduğunu kaydetti.

. .

 

UYARI

Bu haber bir “Madencilik Türkiye Dergisi” haberidir. Her Hakkı Mayeb Ltd.’ye ait olup izinsiz olarak kopyalanıp yayınlanması suçtur ve yasaktır. Kaynak gösterilmeden kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Kaynak gösterilerek kullanılmak istenmesi halinde “Bu haber/makale Madencilik Türkiye Dergisi’nden alınmıştır” ibaresi ile birlikte haberin linki verilmeli, link de web sitemize yönlendirilmelidir.

Epiroc
Önceki İçerikKoza Altın, 2021 Yılı 9 Aylık Dönemde 239 Bin 898 Metre Karotlu Sondaj Gerçekleştirdi
Sonraki İçerikNOV Serisi Pompalar Sınırları Zorluyor