Madencilikte İş Sağlığı ve Güvenliğinin Tarihi
İş sağlığı ve güvenliği kavramı dünyada ilk olarak madencilik sektörü ile ele alınmıştır. Milattan önce 300’lü yıllarda Hipokrat’ın maden ocaklarındaki kurşun zehirlenmesi üzerine yaptığı araştırmalarla başlayan süreç, kömürün ısınma amacıyla kullanıldığı İngiltere’de baca temizleyicilerinin kanser hastalığına yakalanmaları üzerine İngiliz Parlamentosunca çıkarılan 1788’de Baca Temizleyicileri Yasası ile devam etmiştir. Ülkemizde ise 1800’lerin sonlarında kömür madenciliğinde Zonguldak ve Ereğli bölgelerinde iki tüzük yürürlüğe konulmuştur: 1867 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi ve 1869 tarihli Maadin Nizamnamesi. Dilaver Paşa Nizamnamesi’nde üretimin artırılmasına yönelik düzenlemelerin yanında çalışanların sağlığını da korumak amaçlanmış, Maadin Nizamnamesi’nde ise iş kazalarının önlenmesi ve gerekli durumlarda işçilere tazminat ödenmesi hükümleri yer almıştır.
Ülkemizin mevcut iş sağlığı ve güvenliği (İSG) mevzuatı Avrupa Birliği (AB) uyum süreci kapsamında şekillenmiştir. 9/391/ EEC sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Çerçeve Direktifinin hükümleri de AB uyum süreci kapsamında ilk kez 4857 sayılı İş Kanununda karşılık bulmuştur. AB uyum süreci kapsamında ‘risk değerlendirmesi’ kavramı, ilk kez ulusal çalışma mevzuatımıza girmiştir. 2003 yılından itibaren Avrupa Birliği’nin İSG ile ilgili alt
direktifleri de ülkemizde uygulamaya konulmuştur. Daha çok teknik alanlara hitap eden bu mevzuatlar kapsamında gürültü, titreşim, patlayıcı ortamlar, biyolojik etkenler, kimyasalların kullanımı vb. konular yer almaktadır.
4857 sayılı İş Kanunun getirdiği İSG hükümleri de daha sınırlı bir alana hitap etmekteydi. Bu kapsamda tanımlanan “sanayiden sayılan işyerleri” ifadesi maden sektörünü de içermektedir. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ilk uygulamalar madencilik sektöründedir ve bu uygulamaların sürekliliği de mevzuatla sağlanmaktadır.
Madencilik ve Önemi
Madencilik sektörü yarattığı katma değer, istihdam ve arz güvenliği yönleriyle de ülkeler için oldukça önemlidir. Ülkemizde de üretim, ithalat ve ihracat süreçlerinin hepsi düşünüldüğünde, sektörler arasında katma değer ve istihdam yaratma kapasitesi açısından üst sıralarda kendine yer bulan bir sektördür. Daha çok kırsal alanlara yakın yerlerdeki iş sahaları ile de kente göçü önleyen ve bölgesel kalkınmayı hızlandıran özelliğe sahiptir. Ayrıca madenler, milli güvenlik açısından da önemlidir. Bu nedenle, ekonomik ve sosyal kalkınma politikalarının ve planlarının oluşturulmasında madenciliğe özel bir önem verilmesi kaçınılmazdır. Ekonomik açıdan baktığımızda sektörün GSYH’ye katkısı 2020 yılında bir önceki yıla göre %23 artarak 59,2 milyar TL olmuştur.
Genç ve aktif jeolojik yapısı sebebiyle ülkemizde çok çeşitli maden yatakları bulunmaktadır. Günümüzde dünyada yaklaşık 90 çeşit madenin üretimi yapılmaktayken ülkemizde 60 civarında maden türünde üretim yapılması da sektörün önemini pekiştirmektedir. Başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, bazı metalik madenler, linyit ve jeotermal kaynaklar gibi enerji ham maddeleri açısından ülkemiz oldukça zengindir.
Ülkemizin üretim rakamlarına bakıldığında 2020 yılında 88,4 milyon ton kömür üretimi, 14,7 milyon ton mermer ve türevi diyebileceğimiz doğal taş üretimi yapılmıştır. Altın üretimi ise 42 ton olarak gerçekleşmiş olup son on yılda yaklaşık %80’lik bir artış sağlanmıştır.
Yazının devamı Madencilik Türkiye Dergisi 100. sayı 76. sayfadadır.
Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.
Yazıyı interaktif dergiden okumak için tıklayın.