2022 yılında 6,5 milyar dolarlık ihracata imza atan maden sektörü, 2023 yılı ve sonrası için çalışmalarını hızlandırdı. Düzenlenen fuarlar, alım ve ticaret heyetleriyle ihracata pozitif katkı sağlamayı hedefleyen sektör; son olarak İzmir’de yüzlerce mermer firmasının katılımıyla düzenlenen 28. MARBLE İZMİR Uluslararası Doğal Taş ve Teknolojileri Fuarı’nda 20 ülkeden yüzlerce iş insanını ağırladı. Madencilik sektörünün gelişimi ve ihracatın artması için birçok faaliyette bulunduklarının altını çizen Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya, değişen ekonomik şartlara ve dünyada yaşanan zorluklara rağmen sektörün ihracatını rekor seviyede tutmayı amaçladıklarını söyledi. Ülkenin gelişimi için madenlerin çok büyük önem taşıdığına dikkat çeken Çetinkaya, bir yandan da madenler üzerinde oluşturulmaya çalışılan olumsuz algıya karşı kamuoyuna doğru bilgileri aktarmak için mücadele ettiklerini söyledi. Madenler ve madenciler hakkında doğru bilinen birçok yanlış olduğunu kaydeden Rüstem Çetinkaya, bunların en başında ise ‘ÇED gerekli değildir’ konusunun geldiğini söyledi. Kamuoyunun devreye alınacak yatırımlarla ilgili ‘ÇED gerekli değildir’ başlıklı haberlerle karşı karşıya kaldığını dile getiren Çetinkaya; “Bu tarz ‘ÇED gerekli değildir’ başlıklı haberlerin bir kısmını ise maden yatırımları oluşturuyor. Ancak, bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Çünkü, ÇED raporu almayan bir yatırımcı en ufak bir işlem yapamaz, o maden sahasına adım bile atamaz.” diye konuştu.
‘ÇED gerekli değildir’ kararının ne anlama geldiğini açıklayan Rüstem Çetinkaya, “ÇED raporları ikiye ayrılıyor. Yönetmeliğe göre; bunlar EK1 ve EK2 olarak adlandırılıyor. Bunlara biz ‘büyük ÇED’ ve ‘küçük ÇED’ diyoruz. Maden sahalarının büyüklüğünden, yapılacak işlemlere kadar her şey değerlendiriliyor ve maden sahası için ‘büyük ÇED’ mi yoksa ‘küçük ÇED’ mi verileceği kararlaştırılıyor. Eğer değerlendirme sonucunda maden sahası EK2 yani, küçük ÇED kapsamındaysa mevzuat gereği ‘ÇED gerekli değildir’ olarak adlandırılıyor. Aslında olay da burada karışıyor. Mevzuat gereği böyle yazılsa da EK1 yani, büyük ÇED istenmeyen alanlar, ne olursa olsun EK2 yani ‘küçük ÇED’ almak zorunda. Yönetmelikte yer alan bu bilgi aynen aktarılınca kamuoyunun da kafası karışıyor. ‘ÇED’e gerek olmadan madenler devreye alınıyor’ gibi bir algı oluşturuluyor. Biz de bu yanlışı düzeltmek istiyoruz.” dedi.
Madenler hakkında bilinen bir diğer yanlışın ise ‘Çin’e blok mermer satıyoruz, işlenmiş ürün olarak geri alıyoruz’ konusu olduğunu söyleyen Rüstem Çetinkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çin bir tek Türkiye’den değil dünyanın her tarafından sadece ve sadece blok mermer alıyor. Çünkü, işlenmiş ürün üzerinde çok yüksek vergi var. Çin’in bizden blok mermer alıp, işleyip geri satması gibi bir durum yok. Bu da tam bir şehir efsanesi. En ufak bir gerçekliği olmayan bir konu. Çinlilere sattığımız malzeme bize geri gelmez. Çin aldığı ürünün neredeyse tamamını ülke içinde kullanıyor.”
Madencilerin kamuoyunda oluşan bu tip yanlış bilgiler nedeniyle zorlandığına vurgu yapan Rüstem Çetinkaya, “Bu ülke sadece doğal taşlara değil, dünyada bilinen 90 maden tipinden 80’ine sahip. Eğer madenlerimizi çıkaramazsak bunları ithal etmek zorunda kalacağız. Gelecekte daha fazla madene ihtiyaç duyulacağı da hesaba katılırsa ülkemize çıkacak faturanın büyüklüğü de gözler önüne serilecektir. Yeşil dönüşüm için de aynı şey geçerli. Yeşil dönüşüm için kritik mineraller çok büyük önem taşıyor. Yani fosil yakıtları terk edip, elektrikli araçlara geçmek için de madenlere ihtiyaç duyuluyor. Çevreye zarar vermekle suçlanan madenler, temiz enerjiye geçişte çok büyük öneme sahip. Yeşil enerji, madenler üzerine kurulacak ve yeşil enerjinin kalbinde madenler yer alacak. Madenleri kabul ederek, çevre ya da maden arasında bir tercih yapmadan, yol almamız gerekiyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın raporuna göre; lityum, kobalt, grafit, nikel, bakır, alüminyum gibi madenlerin kullanımı 2040’a gelindiğinde 6 kat artmış olacak. Bu stratejik madenlerle güneş panelleri, rüzgâr santralleri yapılıyor, lityum pillerinde kullanılıyor. Rüzgâr panellerini taşıyacak ayaklar için dahi alüminyuma ihtiyaç duyuluyor. Temiz enerjiye geçiş için madenlerimizi çıkarmamız şart. Bunu yapmazsak dışa bağımlı oluruz.” ifadelerini kullandı.
Madencilerin en büyük problemleri arasında ‘sürekli değişen kuralların’ yer aldığını ifade eden İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Başkan Yardımcısı Eyüp Batal, “Maden özelinde bazı sorunlar yaşıyoruz. En önemlisi yatırımcının yatırım yaptığı zamanki kuralların, yatırım devam ederken değişmesi. Planlama yapıyorsunuz ancak, değişen kurallar nedeniyle planlarınızı gerçekleştiremiyorsunuz. Örneğin, bu yıl ödediğimiz orman bedelleri yüzde 123 zamlandı. Bunu öngörebilme şansınız bulunmuyor. Ruhsat güvencesi istiyorsunuz ancak, bu konuda da sürekli hükümler değişiyor. Kısacası sürekli değişen mevzuatlar, sürekli artan maliyetler ve sürekli değişen bürokrasi ile uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Bunu yaparken de hep kendinizi anlatma mecburiyetiniz var. Bürokraside yaşanan her değişiklik sonrası kendinizi yeniden anlatmanız gerekiyor. Bir maden yatırımı yapmak için onlarca yere başvuru yapıyoruz. Onlarca farklı bürokratik süreçten geçiyoruz. Biz ülkemiz için çalışıyor, katma değer yaratıyoruz. İşte bu yüzden tek bir yerden yönetilmek, tek bir yerden onay almak istiyoruz.” diye konuştu.
Madenlerin belli kanunlar, kontroller ve yaptırımlarla çalıştırıldığını kaydeden İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Üyesi Funda Bekişoğlu da “Türkiye’deki madenlerin çok büyük bir kısmı modern sistemlerle yönetiliyor. Gerekli teknolojilerden yararlanılıyor. Birçok Avrupa ülkesinde Türkiye’deki madenlerin çok gerisinde teknolojilerle üretim yapılıyor. Böyle bir sektörün bir üyesi olarak çalışmalarımızı her ortamda anlatmaya çalışıyoruz. Türkiye’de nereye girerseniz girin hep yeni teknoloji, yeni makine, yeni bir anlayışla karşılaşırsınız. Biz madenciler olarak buna göre çalışıyoruz.”