Çanakkale’de yayın yapan Kalenin Sesi Gazetesi’nin web yayınına katılan Doğu Biga Madencilik Genel Müdürü Ahmet Şentürk, kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı.

Doğu Biga Madencilik’in 2009 yılından itibaren ülkemizde faaliyetlerini sürdürmekte olan ve Türkiye Cumhuriyeti Ticaret Kanununa uygun şekilde kurulmuş yabancı sermayeli bir Türk şirketi olduğu hatırlatmasıyla sözlerine başlayan Şentürk; öncelikle Kirazlı Projesi’nin ifade edildiği gibi Kaz Dağları’nda değil, Biga Dağları olarak adlandırılan bölgede yer aldığını vurguladı.

Şentürk su kaynaklarının kullanımı konusunda, Çanakkale halkı tarafından bu konularda hassasiyet gösterilmesinin oldukça normal olduğunu ifade ederken sadece Kirazlı Projesi için değil, tüm mühendislik projeleriyle ilgili olarak böyle çevresel duyarlılıkların ülkemiz için çok faydalı olduğunu, kendisinin bakış açısının da bu yönde olduğunu aktardı.

Üretim esnasında su kullanımının önemli olduğunu belirten Şentürk, “Ancak bu su ne Sarıçay’dan ne de etraftaki diğer mevcut kaynaklardan elde edilecek. Projemizde kullanacağımız su için Çevresel Etki Değerlendirme raporumuzda da yer aldığı şekilde Kumarlar Köyü’ne yakın bir bölgede gölet inşa ettik. Bu göletle hem kendimize hem de yöreye fayda sağlamayı planladık. Gölet kapasitesi 3,8 milyon metreküp. Projede kullanacağımız su, gölet kapasitesinin en fazla %8’i kadar olacak. Madenin tüm işletme süresi boyunca yaptığımız göletten su alacağız. Göletin kapasitesinin %90’dan fazlası DSİ’nin kontrolü altında, bölgedeki köylere ulaştırılacak. İşletme faaliyetimiz sona erdikten sonra da gölet bölge halkının istifadesine açık bir şekilde kullanılmaya devam edilecek. Son yağışlarla birlikte göletimizin tam kapasite dolduğunu öğrendik. Bölgenin su stokuna bu şekilde katkıda bulunduk.” dedi.

Madenciliğin hem sürdürebilir olması hem de çevreyi ve insanı koruyabilmesinin mümkün olup olmadığına dair sorulan soruya ise Şentürk şu şekilde yanıt verdi:

“Sürdürülebilirlik, çevreyi koruyarak ekonomik ve sosyal kalkınma sağlamaktır. Bu sadece madencilik sektörü için geçerli değil, tüm sektörler için gerekli olan bir husustur. İnsanoğlu dünya üzerinde üretim yapmadan varlığını devam ettiremez. Dünyadaki nüfus arttıkça hammadde ihtiyacı da arttı. Dolayısıyla madencilikte de üretim artışı oldu. Hem madencilikte hem endüstrideki üretim patlamaları 80’li yıllara kadar çevreyle üretim ilişkisinin kurulamamasından dolayı ciddi anlamda çevresel kirlenmelere, çevreyle ilgili önemli tahribatlara yol açmaya başladı. Bu soruna çözüm bulmak için Rio Sözleşmesi imzalandı. Bu sürdürülebilirlik kavramı da onunla beraber geldi. Bu sözleşme ile ‘üretimden vazgeçemeyiz ama çevreye duyarlı olmak şartıyla’ denildi.

80’li yıllardan sonra yaşanan radikal değişim yani çevreye duyarlı bir madencilik anlayışıyla beraber kapalı sistem maden işletmeleri tasarlanmaya başlandı ve üretim bu çerçevede yapıldı.

Madencilik faaliyetlerinin geçici faaliyetler olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. Üretim faaliyetleri bitirildikten sonra kapama dönemi denen bir dönem tarif edildi. Kapama dönemi, madeninizi işletin, bitirdikten sonra o bölgenin doğal yapısına uygun bir şekilde rehabilite edin, restore edin ve oradan o şekilde çekilin anlamına gelir. Doğu Biga Madencilik olarak bizim projelerimiz de bu çerçeve içerisinde tasarlanmış ve hatta yatırım maliyetlerinin %50’ye yakın kısmı çevreyle ilgili bu duyarlılık çerçevesinde planlanmıştır.

Doğanın tahribatı konusundaki çekincelere de cevap veren Şentürk, 30 milyon yıl önce oluşan bu doğal oluşumu ekonomimize kazandırmak için çalıştıklarını, madenlerin nerede oluşacağı konusunun bizlerin inisiyatifinde olmadığını vurguladı. Proje bölgesinin çok iyi bir şekilde tanımlanması gerektiğini belirten Şentürk, bölgede ne var sorularının sorulmasıyla her şeyin başladığını söyleyerek sözlerine şöyle devam etti: “Projemiz geliştirilirken konusunda uzman biyologlar, zoologlar, arkeologlar ve daha pek çok değişik disiplinden 92 ayrı profesyonel projeye destek vermiştir. Bunların arasındaki biyologlar ve zoologlar bölgeye gittiğinde orada yerleşik halde olan hayvanların envanterini, o bölgenin bitki çeşitliliğini kayıt altına aldılar. Bu envanterler çıkartılırken çok ciddi entelektüel bir bilgi de oluştu. Orada sadece ağaçtan değil, endemik türler, hayvanlar da var. Tüm bunlar dökümante edildi.

Uzmanlar yaptıkları çalışmanın sonunda bölgenin flora ve faunası dediğimiz biyoçeşitliliğini ortaya çıkardı. Proje sahası içerisinde yer alan belli bitkilerin korunması gerekiyorsa bununla ilgili tedbirleri aldık. Yapılan tüm bu çalışmaların ardından Proje o bölgedeki tüm habitatın ve tüm bitki çeşitlerinin birlikte yaşayabileceği şekilde dizayn edildi. Yani projemizden dolayı bölgede yaşayan tüm canlılarla ilgili sürekli bir gözlem, sürekli olarak onlarla ilgili kaygılanan bir ekip bünyemizde istihdam ediliyor ve proje esnasında bölgenin bu canlılığı ile ilgili olumsuz bütün etkiler giderilmeye çalışılacak.”

Maden üretiminde siyanür kullanımı konusunda da fikirleri sorulan Şentürk, sürdürülebilirliğin olmazsa olmaz şartının şeffaflık olduğunu söylerken öncelikle siyanürü incelememiz gerektiğini vurguladı. Şentürk “Siyanür kimyasal bir bileşiktir. Sonuç olarak onu nasıl kullanacağınız, ne şekilde bir üretim gerçekleştireceğiniz sizin elinizdedir. Siyanür, sadece madencilikte değil birçok sektörde kullanımı yüz yıllardır var olan bir üründür. Türkiye’de siyanür kullanımının sadece %3-4’ü madencilikte kullanılmaktadır.“ dedi.

Siyanürün insanda kronik bir etki bırakmadığını belirten Şentürk, insana etkisinin akut olduğunu, ondan dolayı çok hassas bir şekilde ve çok dikkatli şekilde kullanılması gerektiğinin altını çizdi. Şentürk, “Bu dikkatli kullanımının kodu bile yazılmıştır. Siyanürü almış olduğunuz üreticisinden başlayarak, transferine, tesisinizde kullanılmasına kadar tüm detaylarla ilgili, uluslararası ICMI kuruluşu tarafından hazırlanan bir kod vardır. Eğer madencilikte siyanür kullanılacaksa adım adım tüm önlemleri alacaksın ve buna göre gerçekleştireceksin. Biz de bu koda göre projemizi geliştirdik.” şeklinde konuştu.

Siyanürün altın üretimindeki önemine de değinen Şentürk, siyanürün altını gördüğü anda solüsyonun içerisinde almak gibi bir özelliği olduğunu aktarırken yer altı kabuğundaki altının elde edilebilmesi için en elverişli kimyasalın siyanür olduğunu belirtti.

Siyanürün kullanımı konusunda da bilgiler veren Şentürk şunları söyledi:

“Uygulamada; yer altındaki cevheri çıkarıyoruz, öğütüyoruz. Sızdırmaz yüzeyler oluşturarak solüsyonla öğütülen cevher yığınını yıkıyoruz. Yığının altında sızdırmaz bir yüzey oluşturmak zorundasınız çünkü siyanürlü solüsyonu yukarıdan verdiğiniz zaman o solüsyon bu yığının altında, altını absorbe etmiş şekilde birikiyor. Bunun yer altına sızdırılması altını da kaybetmek anlamına gelir ki bu da zaten yaptığımız işin amacının dışına çıkar! Siyanürlü solüsyonun içerisindeki altını solüsyondan ayırarak altını elde etmiş oluyoruz. Biz suyu sistemde devri daim ile kullandığımız için o solüsyonu tekrar yığın liçine getiriyoruz ve tekrar tekrar kullanıyoruz.

Kirazlı’da yapılacak olan çalışmada uygulanacak olan standartlar, dünyada şu an aktif olarak işletilen 860 altın madeninde kullanılan en ileri teknoloji ile aynı olacaktır. Bunu tüm Çanakkale halkına bir taahhüt olarak duyurmak isterim.”

Diğer taraftan Doğu Biga Madencilik kamuoyuna dün bir de açıklama yaptı. Bazı kesimlerce CİMER’e yöneltilen soruya alınan yanıt çerçevesinde geliştirilen söyleme karşı yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Şirketimizin Kirazlı Altın ve Gümüş Madeni ruhsatıyla ilgili hakları devam etmektedir. Herhangi bir iptal söz konusu değildir.

Temdit süreci devam etmekte olup yeni ruhsatın yazılma tarihi değerlendirme aşamasındadır. Tarım ve Orman Bakanlığı, bu sebeple CİMER’e yöneltilen soruya sadece kendi uygulama yönetmeliği kapsamında cevap vermiştir.

Temdit sürecine girdiğimiz andan bugüne kadar hukuki konumumuzda herhangi bir değişiklik yaşanmamıştır. Geçen yılın Ekim ayındaki aynı iddialara karşı şirketimiz, kamuoyu ile bir açıklama paylaşarak hedeflerinde bir değişiklik olmadığını belirtmiştir.

Bu açıdan bakıldığında yeniden dile getirilen iddialar spekülatif nitelik taşımaktadır.”

UYARI

Bu haber bir “Madencilik Türkiye Dergisi” haberidir. Her Hakkı Mayeb Ltd.’ye ait olup izinsiz olarak kopyalanıp yayınlanması suçtur ve yasaktır. Kaynak gösterilmeden kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Kaynak gösterilerek kullanılmak istenmesi halinde “Bu haber/makale Madencilik Türkiye Dergisi’nden alınmıştır” ibaresi ile birlikte haberin linki verilmeli, link de web sitemize yönlendirilmelidir.

Epiroc
Önceki İçerikKömürder’in Yeni Başkanı Hasan Hüseyin Erdoğan Oldu
Sonraki İçerikTÜMMER Avrupa Birliği Projesi Hakkında Bilgi Verdi