İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) ana amacı maden ihracatının geliştirilmesine yönelik faaliyetler olan, Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuş bir sektörel birliktir. Birlik doğrudan ihracatın geliştirilmesine yönelik faaliyetlerini sürdürürken, yıllar içerisinde maden sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda maden üretiminin önündeki sorunların çözümü için de adımlar atmaya başladı. Özellikle son dönemde sektörün bozulan algısının düzeltilmesi, üniversite öğrencilerine burs verilmesi gibi üretimin ve haliyle ihracatın geliştirilmesine yönelik katkı sağlayacak çalışmalar bunlardan bir kaçı… Yaşanan son gelişme ile Ticaret Bakanlığı ihracatçı birliklerinin, ihracatı arttırmaya yönelik doğrudan çalışmalar dışındaki faaliyetlerine harcama yapılmasını istemediğini bildirdi. Konuyla ilgili olarak İMİB Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya’nın görüşlerini alma şansı yakaladık.

İhracatçı birliklerinin faaliyet alanı düzenlemesi diyebileceğimiz konuda İMİB tarafındaki gelişmelerden bahseder misiniz?

Öncelikle ana görev tanımımız maden ürünlerinin mevcut ve hedef pazarlarda tanıtımın sağlanmasına, imajının geliştirilmesine ve ihracat potansiyelinin arttırılmasına yönelik faaliyetlerde bulunarak sektörün gelişimine katkı sağlamak, ihracatçı üye firmalarımızın her çeşit problemleriyle ilgilenip bunlara çözüm bulmak ve bu firmalara rehberlik yapmaktır.

Ticaret Bakanlığımızın yeni birtakım prensipleri var. Tamamen ihracata odaklanmamız ve ihracatın arttırılması ile ilgili faaliyetler yürütmemiz isteniyor. Evet asli görevimiz olarak bu doğrultuda çalışıyoruz. Ancak ihracat yapılabilmesi için öncelikle üretmek, dolayısıyla üretimin önündeki tehditlerin ve engellerin kaldırılması lazım. Bugüne kadar maden ihracatçı birliklerinden sektörün beklentisi de bu yönde olmuş.

Bugün bize gelen ortalama her on talebin ikisi ihracatı artırmaya yönelik fuar katılımı gibi eylemleri ilgilendiriyor ki bunları zaten fazlasıyla gerçekleştiriyoruz. Kalanlar ise üretime, ruhsatlara, ocaklara yönelik talepler. Ağırlıklı olarak izin problemleri, gecikmeler, mevzuat değişiklikleri, çevresel sorunlar, sektörün algısı vs… ‘Bu alan bizim alanımız değil’ dediğinizde, yıllar boyunca gelişmiş alışkanlıklar çerçevesinde üyeler bunu anlamakta ve kabul etmekte zorlanıyorlar. İhracatçı Birlikleri firmalarımız tarafından ihracatta, dolayısıyla üretimde çözüm merkezi olarak görülüyor ki haklılar. Ancak bağlı bulunduğumuz bakanlığımız bir anda, bu alanlara bütçe ayırmamamız yönünde talimatını bizlere iletti.

Durdurulması istenen çalışmalardan bahseder misiniz?

Sektörümüzün gelişimi içerisinde Birliğimiz, üretimin önündeki engellerin kaldırılmaya çalışılması, madencilikte oluşan olumsuz algının giderilmesi, üniversite öğrencilerimize burs imkanı tanınması, sektöre katkı sağlayacak etkinliklerin desteklenmesi gibi çeşitli faaliyetlerde destekçi veya uygulayıcı olmuş durumda. Aslında bunların hepsi dolaylı yoldan ihracatın arttırılmasına hizmet eden çalışmalar. Biz de göreve geldiğimizden bu yana bu değerli çalışmaları devam ettirme, üzerine yeni çalışmalar eklemek yönünde çalışıyorduk.

Cevherimiz Sensin Projesi oldukça kıymetliydi. Şu an yerbilimleri alanları pek tercih edilmiyor, haliyle yakın gelecekte sektörümüz üretim için çalışacak mühendis bulmakta zorlanacak.

Yer bilimleri alanında nitelikli öğrencilerin yetişmesini teşvik edebilmek adına sürdürülen burs projesi “Cevherimiz Sensin” detaylı düşünüldüğünde üretime ve ihracatın geliştirilmesine yönelik bir projedir. Yönetime geldiğimizde maden sektör kurulu (İMİB, EMİB, DKİB) olarak projeyi devam ettirirken eksiklerini de tespit ettik ve bu konuda halihazırdaki bursiyerler ile görüşerek detaylı bir çalışma yapmayı planladık. Ancak bu esnada Bakanlığımızın projeyi sonlandırma talimatıyla karşılaştık. Bakanlığımız burs projesinin finanse ettirilmesinin sona erdirilmesi talimatını bize bildirdi.

Burada özellikle belirtmek isterim ki ihracatçı birliklerinin burs projelerinin iptali sadece İMİB’e yönelik değildir. Bakanlık talimatı, Tekstil ile ilgili İhracatçı Birlikleri gibi diğer Birliklerin burs projelerini de kapsıyor.

Burs konusundan yola çıkarak çok önemli bir konuya değinmek isterim. Yerbilimleri bölümlerinin günümüzde tercih edilmemesinden, mezunların sektörde kalış oranına kadar çeşitli sorunlarımız var. En büyük problem mezunlarımızın sadece yüzde 30 kadarının madencilik sektöründe kalmayı tercih etmesi, bu az sayıdaki mezunların da önemli bölümünün büyükşehirler veya şehre yakın işletmelerde çalışmak istemesi.

Görüyoruz ki mezunlarımız taşrada yer alan metal madenleri, endüstriyel mineral, mermer ocakları gibi alanlarda çalışmak istemiyorlar. Maden üretimi ve ihracatımızın çok önemli bölümünü sağlayan bu alanlarda çalışmayı arzu etmeyen mezunlarımız ile önemli bir insan değerinin kaybolduğunu görüyoruz.

Bu kapsamda şu an üzerinde çalıştığımız mentorluk programı ile bu öğrencileri ‘acaba sektörde kalmamaya iten nedir?’ diye araştırmak adına kendileriyle tek tek konuşarak, akademisyenlerle, özel sektörle görüşerek bir yol haritası çizmeyi planlıyoruz. Yeni dönemdeki öğrencilere burs vermemiz istenmiyor, o halde en azından elimizdeki değere gereken önemi gösterelim.

Sektörümüzdeki önemli bir konu halkın madencilik faaliyetlerine olumsuz bakışı. Algı meselelerinde Birlik olarak başarılı çalışmalarınız var. Bunların da mı sonlandırılması isteniyor?

Belirttiğiniz gibi halkımızın madencilik faaliyetlerine bakış açısı maalesef genel itibariyle olumsuz. Bu algıyı değiştirmeye gayret ederken pek çok çalışma yapıyoruz. Videolar, kamu spotları hazırlıyoruz ve yurtiçi-yurtdışı örnekleriyle çevreye duyarlı madenciliğin nasıl yapılabildiğini gösteriyoruz.

Bu çalışmalarda söylem bütünlüğüne sahip olmaya çalışıyoruz. Seri hareket ederek öncü çalışmalar yapıyoruz ve yaptığımız işlerin sektörde bir karşılık bulduğunu, beğenildiğini de aldığımız geri bildirimlerden anlıyoruz. Böylelikle de sektörümüzde bir tetikleme mekanizması çalıştırdığımızı düşünüyorum.

Diğer taraftan birçok söylemimizde diğer STK’lardan da etkilendiğimizi söylemekte sakınca görmüyorum. TMD Başkanımız Ali Bey’in “Önce insan, sonra çevre, sonra maden” söylemini biz de kullanıyoruz. Bu şekilde söylem bütünlüğü oluşturduğumuza inanıyorum.

Peki bunca iyi örneğimiz varken, son yıllarda bunları sektör olarak gündem ediyorken, neden olumsuz algı daha da artıyor?

Ulusal kamuoyunda maalesef projelerimize aldığımız ÇED raporlarına, uzun uğraşlar sonucu alınabilen izinlere güvenilmediğini görüyoruz. Bu güvensizliğin arkasında yatan durumu irdelemek lazım. Biz ÇED raporlarımızla ve izinlerimizle ne kadar sıkı denetim altında çalıştığımızı ifade etsek ve göstersek dahi kamuoyundaki genel algı ve istisnai bazı uygulamalar halkımızın gözünde güvensizlik oluşturuyor.

Sektörümüzde kötü uygulamalar olduğunu kabul etmeliyiz. Siz ciddi emek harcayarak, tırnağınızla kazıyarak bir aşamaya geliyorsunuz. Kötü bir örnek bir anda bomba gibi patlıyor. Bütün emekleriniz heba oluyor. Şunu anlamamız lazım. Kötü olan örnek, örnek değildir. İyi olanı örnek almalısın. Halkımızın da iyi örnekleri görmesini sağlamalıyız.

Diğer taraftan algı çalışmalarında itici gücün kamu otoritesi olduğunu anladık. Ancak özellikle seçim dönemlerine gelindiğinde siyasi tercihlere kurban edilen bir sektörüz. Örnek vermek gerekirse Muğla’da bir ocağın işletme izinli alanında çıkan orman yangını sonrasında, “ilgili saha madenciliğe açıldı” denmesin diye şirketin yeni orman izin talebi kabul edilmiyor. Burada kamu otoritesinin madenciye, yatırımcıya, ülkemizin sanayisine hammadde sağlayan sektöre sahip çıkmasını bekleriz.

Biz kamu kurumlarımızın toplumla olan iletişiminin geliştirilmesini bekliyoruz. Diğer taraftan kamu otoritesi de bizim toplumla olan ilişkimizi geliştirmemizi bekliyor. Bu sefer en başa dönüyoruz ve sosyal algı ile ilgili çalışmalar yapmak istiyoruz ancak Birliğin ana görevi değil denerek bağlı bulunduğumuz Ticaret Bakanlığı tarafından bu işlere bütçe ayırmamız istenmiyor. Orman Bakanlığı ise kendi alanını koruma iç güdüsü ile hareket ederek ülkeyi koruduğu düşüncesiyle ilerliyor. Ancak kayıp yaşayan ülke ekonomisi oluyor. Elimizin kolumuzun bağlandığı, oldukça tuhaf bir durumun içerisindeyiz.

Tarım ya da maden demeden, ikisini bir arada nasıl daha verimli şekilde sürdürebileceğimizi tartışmamız gerekmektedir. Konuşmalarımda samimi olarak tarımı bir numaraya koyduğumuzu açıkça ifade ediyoruz. Tarım ve maden ikisi de vazgeçilmez dediğimizde tarım sektöründen de bir ses, bir empati, bir sempati alamıyoruz. Bu da bizi derinden yaralayan bir konu.

Üretime yönelik olarak gündemdeki sorunlar neler?

2023’ü değerlendirdiğimizde, pazarlara bakıldığında çok iyi bir sene bizi beklemiyor. Daha önce de söylemiştim. “Geç gelen adalet, adalet olmadığı gibi geç gelen izin de izin değildir.” Örneğin mermer tarafında moda takip edilir. Siz izinlerinizi iki-üç yılda alana kadar moda birkaç kez değişebiliyor. Moda değiştiğinde aldığınız iznin bir anlamı kalmıyor, yatırım, ticaret yapılamıyor. Böylelikle yüksek olan yatırım iştahı köreltiliyor. Dolayısıyla, biz eskisi gibi hızlı bir prosedürle ama tabii ki de tüm kuralları ve normları yerine getirerek izin süreçlerimizin hızlanmasını talep ediyoruz.

Bunun yanı sıra Ticaret Bakanımız son toplantımızda, bize bizzat liderlik ederek Orman Bakanlığıyla sorunların çözümü noktasında bir masa kuracağını söyledi. Bu önemli bir gelişme, inşallah bunu da başarırız. Çünkü Orman Bakanlığının mevcut duruşu ile özellikle İstanbul’la ilgili son yayınladığı olur yazısının çok realistik bir bakışa sahip olmadığı görülüyor. Bu ülkenin hammadde kaynağına ihtiyacı var.

Bunların dışında İMİB tarafında gündemdeki diğer konular hakkında bilgi verebilir misiniz?

Görevimiz gereği gerçekleştirdiğimiz yurt dışı fuar organizasyonlarının yanı sıra ticaret heyetleri, alım heyetleri ve ihracata yönelik işleri artırmaya yönelik yoğun olarak çalışıyoruz. Çalışma dönemimizde sıkı bir ticaret heyeti programı başlattık. İlk etapta her ay bir tane, bir sonraki seneye her ay iki tane gibi, belki de daha önce üç-dört senede yapılmış işi bir senede yapabilecek kadar sıkı bir program yapmayı düşünüyoruz. Bunun yanında doğal taş sektöründe katma değerin arttırılmasını teşvik edebilmek için tasarım yarışmaları düzenliyoruz. Doğal taşa katma değer katacak tasarımcılarımız ve mimarlarımızı sektörle buluşturuyoruz.

Göreve geldiğimizden itibaren üyelerimiz ve yönetim arasındaki bilgi akışında ve iletişimde problemler olduğunu gördük. Bu anlamda üyelerimizi yerlerinde ziyaret ederek faaliyetlerimiz ve devlet destekleri konularında bilgilendirmede bulunuyoruz, firmalarımızın yaşadığı sorunları yerinde görüyoruz.

Ayrıca, madencilikle ilgili toplumda yer alan olumsuz algının önüne geçilmesine ilişkin çalışmalar yürütürken sosyal medyanın gücüne de inanarak bu mecrayı daha etkin kullanmaya çalışıyoruz.

Son olarak eklemek istediklerinizi rica edelim.

Elbette ki bir yandan ihracatın geliştirilmesine yönelik faaliyetler devam ederken bir yandan da üretimin önündeki tehditlerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Sektörün beklentisi de bu yönde. Sektörümüz, temsil kabiliyeti olarak bizi görüyor. En üst, en yetkin, en güçlü, yarı kamu statüsünde olan İMİB’i, EMİB’i, yani maden sektör kurulunu temsilci görüyor. Dolayısıyla da bu alanları terk edemeyeceğimizi düşünüyorum. Bu noktada Ticaret Bakanlığımızın maliyet olarak gördüğü işleri maliyet oluşturmadan da olsa, ikili ilişkilerle, kendi emeklerimizle yürütmeye devam edeceğiz.

UYARI

Bu haber bir “Madencilik Türkiye Dergisi” haberidir. Her Hakkı Mayeb Ltd.’ye ait olup izinsiz olarak kopyalanıp yayınlanması suçtur ve yasaktır. Kaynak gösterilmeden kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Kaynak gösterilerek kullanılmak istenmesi halinde “Bu haber/makale Madencilik Türkiye Dergisi’nden alınmıştır” ibaresi ile birlikte haberin linki verilmeli, link de web sitemize yönlendirilmelidir.

Epiroc
Önceki İçerikİstanbul Üniversitesi’nde Son Sınıf Öğrencileri İçin “Baret Takma Töreni” Gerçekleştirildi
Sonraki İçerikUMVAL Kodu Tamamlanarak UMREK Web Sitesinde Yayınlandı