Koza Altın İşletmeleri’nin Ağrı ili Diyadin ilçesinde Mollakara Altın ve Gümüş Madeni temel atma töreninde söz alan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, açılışı gerçekleştirilen proje ve madencilik sektörü hakkında açıklamalarda bulundular.
Türkiye’nin dört bir yanında yürütülen büyük alt yapı ve üst yapı projeleriyle daha modern bir Türkiye’nin temellerini attıklarını belirten Dönmez, “Türkiye, artık kendi kaynakları, kendi teknolojisi, kendi insan kaynağı ve en önemlisi de kendi hür iradesiyle bu tür yatırımları kimseye danışmadan, kimseden icazet almadan gerçekleştiriyor. Düşünün ki üzerinde yaşadığımız Anadolu ve Mezopotamya topraklarında altın üretimi tarih öncesi çağlardan bu yana biliniyordu. Üretimi bu denli eskiye dayanıyor altın madenciliğinin bu topraklarda. Peki, daha sonra ne oldu da altın üretimi uzun bir süre durdu? Türkiye, altın üretimine neden bu kadar geç başladı? Aslında bu soruların cevabı 2002’den bu yana yaşadığımız değişimi de gösteriyor. Kendi doğal zenginliklerini bile çıkaramayan, belki de çıkarmasına müsaade edilmeyen bir Türkiye’den bugün kendi kararlarını alan ve uygulayan bir Türkiye’ye geldik, hamdolsun. Bugün insanoğlu daha konforlu bir hayatın izlerini sürüyor. Ancak çoğu kişi teknolojinin ulaştığı bugünkü noktanın altında madenciliğin yattığının farkında değil. Çevremizdeki her şey madenciliğin eseri. Bizler bu yüzden maden hayattır diyoruz. Bizler bu yüzden madencilik gelişmenin, büyümenin temelidir diyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bugün madenciliği doğa düşmanı olarak lanse edenlerin, madenciliği ve çevreyi birbirine iki zıt kavrammış gibi göstermeye çalışanların neye hizmet ettiklerini de gayet iyi bildiklerini aktaran Dönmez, “Perde arkasında kimlere taşeronluk ettiklerinin, oluşturdukları algıyla, manipülasyonlarla gerçekleri nasıl eğip büktüklerinin farkındayız. Bu kaynaklarda milletin ve 84 milyonun ortak bağı olduğunu, sadece bugün yaşayanların değil, gelecek nesillerin de bunda payı ve hakkı bulunuyor. İş bazen öyle noktalara geliyor ki sahada çalışan işçilerimize baskı yapmak, iş makinelerine saldırmak gibi olaylara bile şahit oluyoruz. Daha önce ifade ettim, burada bir kez daha vurgulamak istiyorum. Karadeniz’de bulduğumuz doğal gaz ne kadar değerliyse, yenilenebilir enerjideki her bir kilovatsaat üretim ne kadar değerliyse madencilikte aynı oranda değerlidir. Bizler şunu iyi biliyoruz ki enerji bağımsızlığı da maden bağımsızlığı da Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığıdır, geleceğimizdir.” diye konuştu.
Yer üstü kaynakların önemli olduğu ölçüde yer altı kaynaklarının da önemli olduğuna dikkat çeken Bakan Dönmez, “Yer altı zenginliklerini değerlendiremeyen ülkeler sanayide dışa bağımlı olmaktan kurtulamazlar. O yüzden bizim tek kaygımız var o da kendi zenginliğimizi en iyi şekilde değerlendirip sanayimizin ihtiyaç duyduğu ham maddeyi üretmek, sanayimizin ihtiyacını, önce yerli kaynaklardan karşılamak. Yerin üstü bizim için ne kadar değerliyse yerin altı da bir o kadar değerlidir. Yerin altını üstüne getireceğiz. Bugün dünyada madencilik hangi uluslararası standartlarda yapılıyorsa Türkiye’de de aynı standart ve kurallar çerçevesinde yapılıyor. Madencilik yapılacak alanlar, madencilik sonrası yapılacak iş ve işlemler kanunlarımızda açıkça yer alıyor. Madenler de bizim, çevre de. İkisinden de vazgeçemeyiz.” dedi.
Geçen yıl altın üretimi ile Cumhuriyet tarihinin rekoruna imza attıklarını ifade eden Dönmez, “Bugün Türkiye’nin altın kaynağı bin 175 tondur. Geçtiğimiz yıl 42 ton altın üreterek bu alanda Cumhuriyet tarihinin rekoruna imza attık. 2001’de altın üretimine ilk defa başladığımızda yıllık üretimimiz sadece 1,4 tondu. Evet, sadece 1,4 ton. Son 20 yılda toplamda 382 ton altın ürettik. Bu üretimle devletin kazancı 76 ton altına eşdeğer vergi geliri oldu. Bu sene inşallah 45 ton üzeri bir üretim yapmayı hedefliyoruz. 5 yıl içerisinde üretim hedefimizse inşallah yıllık 100 tona ulaşmak. Hedefimiz altın ihtiyacımızı önce yerli kaynaklardan sağlamak, altın kaynaklı cari açığı önemli ölçüde azaltmak, bu alandaki istihdamı artırmak. 2021’in ilk 4 ayındaki rakamlar da bu anlamda umut verici. Hedefimiz inşallah kendi kaynaklarımızı bir an önce değerlendirerek, ithalatı mümkün olduğunca en az seviyeye çekmek. Bugün temelini atacağımız altın ve gümüş tesisiyle bunun adımlarından birini daha atıyoruz. Mollakara altın ve gümüş projesinde bugüne kadar 197 sondaj yapıldı. Bunların neticesinde 20 ton altın ve 3,5 ton gümüş rezervi tespit edildi. 2022 yılı son çeyreğinde ilk dökümün yapılması hedeflenen tesiste doğrudan 500 kişiye istihdam sağlanacak. Tesisin dolaylı olarak bunun birkaç katı insanımıza ekmek kapısı olmasını bekliyoruz. Tesisimizin maliyeti yaklaşık 160 milyon dolar olacak. Tesisimizin işletme ömrü çalışmaların genişletilmesiyle 15-20 yıla kadar çıkacak. Hem inşası hem de üretimi esnasında bölgeye değer katacak önemli bir proje olacak inşallah. ‘Bismillah’ diyerek hep birlikte güzel bir işe başladık bugün. İnşallah sonucu da hayırla noktalanır. Bizler çalışmakla, gayret etmekle mükellefiz. Zafer de takdir de başarı da Allah’tan.” şeklinde konuştu.
Açılışta söz alan Bakan Varank ise Ağrı’nın bulunduğu diyarın Türkiye’nin Asya’ya açılan kapısı olduğunu kaydederek, bunun bilinciyle, ülkenin her köşesini olduğu gibi bu kadim toprakları da üretim ve istihdamın dinamosu olacak projelerle buluşturduklarını söyledi.
Bugün temeli atılan tesisin hem Ağrı hem de ülke ekonomisi için öneminin çok büyük olduğunu dile getiren Varank, tesisin yaklaşık 160 milyon dolarlık yatırımla tamamlanacağını, Ağrı’nın kalkınmasını ve gelişmesini hızlandıracağını, altın üretimi konusunda Türkiye’nin gücüne güç katacağını vurguladı.
Türkiye’nin madencilik sektöründe kat ettiği mesafeyi gösteren en önemli hususlardan birisinin bugün temelinin atıldığı tesisin faaliyet alanı olan altın üretimi olduğunu ifade eden Varank, “Altın, kültürümüzün ve finansal sistemin vazgeçilmez bir parçası. Gerek takı olarak gerekse yatırımlarımızda kullandığımız önemli bir maden. Elbette dünya ekonomisinin de hala en başat aktörü.” şeklinde konuştu.
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile birlikte Munzur Üniversitesi bünyesinde 140 milyon lira bütçeli Nadir Toprak Elementleri Uygulama ve Araştırma Merkezi’ni kuracaklarını söyleyen Varank, bu merkezde, havacılık, elektronik ve otomotiv başta olmak üzere birçok alanda ileri teknolojili ürünlerin üretiminde ihtiyaç duyulan ham maddelerin Ar-Ge ve üretim faaliyetleri yürütüleceğini bildirdi.
Bugün temeli atılan tesisin de büyüyüp gelişen altın üretimi sektörünün önemli bir mihenk taşı olacağını dile getiren Varank, “Ağrı Mollakara bölgesinde gerçekleştirilen uzun arama faaliyetleri neticesinde, bugün, piyasa değeri 1,2 milyar dolar olan 20 ton altın ve 2,8 milyon dolar değerinde 3,5 ton gümüş rezervi bu bölgede tespit edildi. Ülkemiz, bölgemiz ve dünya açısından önemli bir gelişme. Bulunan rezerv 0,92’lik tenör değeriyle ülkemizdeki benzer madenlere kıyasla çok daha zengin bir içeriğe sahip. Şimdi yaklaşık 160 milyon dolarlık bir yatırımla bu rezervin çevreye duyarlı bir şekilde ekonomiye kazandırılmasını TMSF eliyle sağlayacağız.” dedi.
Varank, hesaplamalara göre ilk etapta 6 yıllık ömrü olan bu madende bir yandan da arama çalışmalarının devam ettiğini belirterek, rezerv olarak daha büyük bir potansiyelin söz konusu olduğunu, bulunacak yeni rezervlerle işletme ömrünün 15-20 yıla ulaşmasını beklediklerini vurguladı.
Madenlerle ekonomik değer sağlarken çevresel hassasiyetleri de en ön planda tuttuklarını kaydeden Varank, şu ifadeleri kullandı: “Hem bu proje de hem de faaliyette olan bütün madenlerde sürdürülebilirliğin temeli çevreye saygıdan geçiyor. Proje çerçevesinde kurulacak ileri teknolojili sensörler vasıtasıyla, toz, gürültü, patlatma ve havada gaz ölçümleri düzenli olarak yapılacak. Bu tesiste altın üretimi konusunda kullanılacak en modern yöntemler sayesinde hem rezervleri verimli şekilde değerlendirileceğiz hem de çevresel etkileri minimuma indireceğiz. Tesisin ekonomik ömrünü tamamlamasından sonra, arazinin doğaya yeniden kazandırılması için gerekli rehabilitasyon çalışmaları yürütülecek. Emin olun burada yapılacak ileri teknolojili bu tesis, ülkemize katma değer kazandırırken çevre hassasiyetleri bakımından da örnek bir yer olacak.”