Hammadde, bireylerin temel ihtiyaçları olan gıda ve barınak maddelerinin üretilmesinin yanı sıra toplumların sosyal ve ekonomik alanlarda gelişmeleri sürecinde gerekli madde ve
malzemelerin imali için elzem olan ‘fiziksel girdi’ için kullanılan bir terimdir. Hammaddelerin ‘birincil kaynağı’ doğal varlıklardır (hava/su/ toprak-mineraller/fosil yakıtlar/flora/fauna). Birincil hammaddeler, belirli işlemler sonrasında, ‘ikincil hammadde’ (ara ürün/malzeme)
ya da son ürün haline getirilirler.

Gelişmiş ülkelerde genel ekonomik büyüme politikası, dahildeki üretimin ve global ihracat hacminin artması üzerine kuruludur. Her gelişmiş ülke dahildeki üretimi artırırken, özellikle yeni teknoloji ürünlerinde, büyüyen global pazarlarda daha büyük paya sahip olmayı hedeflemektedir. Son 10 yıl içinde AB, ABD, Çin, Japonya, Güney Kore ve İngiltere gibi ülkeler, ‘New Deal’ başlıkları altında Ekonomik Büyüme politikalarını yürürlüğe koymuşlardır. Global İklim Değişikliği ile Mücadele hedefli ‘Yeşil Ekonomik Büyüme Programları’, özellikle yeşil enerji üretim ve kullanımına yönelik ileri teknoloji malzeme ve ürünlerin geliştirilmesi
ve üretimi üzerine yoğunlaşmaktadır. Söz konusu Yeşil Ekonomik Büyüme sürecinde artacak üretimler için gerekli hammadde miktarlarında da çok büyük artışların olacağı öngörülmektedir.

Hammaddeler, doğal ya da yarı işlenmiş halde bir üretim sürecinin girdisi olarak, ara ürün (malzeme) ve/veya son ürün üretimi için kullanılan temel maddelerdir ve global pazarlarda arz/talep ilişkisi içinde değişen fiyatlarla alınıp/satılan emtia (mal) niteliği taşırlar. Son yıllarda, özellikle fotovoltaik ve rüzgâr kaynaklı elektrik enerjisi üretim/depolama ve elektrikli araçlar gibi yeni nesil teknoloji ürünlerinde öngörülen büyük miktarlarda üretim
öngörüsü, global pazarlarda büyük rekabet içinde olan/olacak gelişmiş ülkelerin hammadde temini konusundaki kaygılarını ön plana çıkarmıştır.

Yeni nesil teknolojik ürünlerin birincil hammaddesi, madencilik faaliyetlerinden elde edilen elementler ve bazı endüstriyel minerallerdir. Bu elementlerin özellikle metalik olanların bazıları, ikincil hammadde olarak, kullanım ömrünü tamamlamış ürün ve malzemelerden, atık geri kazanım teknikleri kullanılarak elde edilebilir. Ancak önümüzdeki yıllarda günümüzdekinden çok daha büyük miktarlara artacak olan hammadde talebi, birincil
hammadde üretimi olan madencilik faaliyetlerinde yapılacak artışlarla karşılanabilecektir.

Birincil hammadde kaynaklarının dünyadaki dağılımı, cevher taşıyan jeolojik yapıların varlığına göre çeşitlilik ve rezerv olarak ülkeden ülkeye önemli farklılıklar göstermektedir.

Bazı ülkeler madencilik cevherlerini büyük ölçüde ihraç ederken, bazıları bu cevherlerin sadece kendi ihtiyaç fazlasını ihraç etmekte; kendine yeterli cevheri olmayan ülkeler ise bu hammadde ihtiyaçlarını global pazarlardan ithalat yolu ile sağlamaktadır. Özellikle bazı
cevher/konsantre türlerinde ve de metal formundaki yarı işlenmiş hammadde talep projeksiyonlarındaki ani değişimler, arz/talep ilişkilerinde dalgalanmalara neden olmakta ve rekabetçi ülkeler için ‘tedarik riski’ oluşturabilmekte ve ülke sanayii için yüksek düzeyde
ekonomik önemi olan bazı hammaddeler, o ülke için ‘Kritik Hammadde’ olarak tanımlanmaktadır. Her ne kadar Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) global serbest ticaret kuralları yürürlükte ise de özellikle gelişmiş ülkeler, Kritik Hammadde teminindeki tedarik riskini azaltmak için birincil hammadde üreticisi ülkelerle özel ticaret diplomasisi yürütmekte ve stratejik ortaklıklar içine girmektedir.

Büyümekte olan yeni nesil teknoloji ürünleri pazarında daha büyük bir pay alma çabaları, birincil hammadde rezervleri büyük olan ve de bu pazar içinde güçlü olmak isteyen ülkeler; örneğin Çin, Nadir Toprak Elementleri cevherleri ve işleme teknolojilerinin ihracatına kısıtlama/yasaklama dahi getirmektedir. Diğer taraftan, hammadde işleme sektörü olmayan ve de belirli maden cevherlerinde dünyanın önemli rezervlerine sahip olan ülkeler; örneğin Endonezya nikel cevherleri ve konsantrelerinin; Namibiya, Gana ve Zimbabve lityum, kobalt, grafit ve NTE cevherlerinin işlenmeden ihracatına yasaklamalar getirmişlerdir. Bu tür ihracat kısıtlamaların yararını gören ülkelere en çarpıcı örnek, nikel cevherini işlemek üzere yabancı sermayenin tesis yatırımlarına başladığı Endonezya gösterilebilir.

Özetle, özellikle son beş yıldır, gelişmiş ülkelerin uygulamaya koydukları, ön yüzünde ‘Global İklim Değişikliği ile Mücadele’ pankartı taşıyan ‘Yeşil Ekonomik/Teknolojik Büyüme’ politikalarından kaynaklanan uluslararası sürtüşmeler hızla artmakta ve hatta Fosil Yakıt Hammaddelerinin yanı sıra, “Yakıt-dışı Hammaddeler-Kritik Hammaddeler’ konusundaki bu sürtüşmeler ‘Ekonomik Soğuk Savaş’ niteliğine dönüşmektedir.

Detaylar Madencilik Türkiye Dergisi’nin 117.sayısındadır.

UYARI

Bu haber bir “Madencilik Türkiye Dergisi” haberidir. Her Hakkı Mayeb Ltd.’ye ait olup izinsiz olarak kopyalanıp yayınlanması suçtur ve yasaktır. Kaynak gösterilmeden kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Kaynak gösterilerek kullanılmak istenmesi halinde “Bu haber/makale Madencilik Türkiye Dergisi’nden alınmıştır” ibaresi ile birlikte haberin linki verilmeli, link de web sitemize yönlendirilmelidir.

Epiroc
Önceki İçerikTÜMMER TV Youtube Kanalı Yayın Hayatına Başladı
Sonraki İçerikÇöpler Altın Madeni ile İlgili Bilirkişi Raporu Açıklandı