Covid-19 salgınının tüm dünyayı etkisine aldığı süreçte ülke ekonomileri derinden sarsılırken birçok sektörde iflaslar ve yoğun işten çıkarmalar yaşanıyor. Salgının ekonomik etkilerinin önümüzdeki dönemlerde de devam etmesi bekleniyor. Ülkemiz ekonomisi de bu süreçte önemli bir sınav verdi.
Türk Maden Endüstrisi’nin ve altın madenciliğinin ise bu süreçten nasıl etkilendiğini Madencilik Türkiye Dergisi olarak Altın Madencileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel ile görüşme fırsatı bulduk.
Yücel, Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan ve kısa sürede salgına dönüşen Covid-19 virüsünün sadece madencilik sektöründe değil, tüm sektörlerde 2020 yılı ekonomik hedeflerinin revize edilmesine yol açtığını belirtirken salgının ardından dünyada birçok şeyle ilgili yaklaşımların artık eskisi gibi olmayacağının altını çizdi. İnsanların günlük alışkanlıklarından, iş yapış biçimlerine kadar hayatta her şeyin alt üst olduğu bir süreçten geçildiğini aktaran Yücel, “Dünya bildiğimiz, tanıdığımız o eski dünya değil. Maskeli yaşam, sosyal mesafe, sosyal izolasyon, esnek çalışma yöntemi artık günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Tüm sektörlerde olduğu gibi madencilik sektörü de stratejilerini, üretim modellerini, hedeflerini, trendlerini salgının getirdiği bu yeni normlara göre düzenlemek zorunda.” dedi.
Yerli Kaynaklara Yöneliş Var
Salgından sonra ülkelerin kendi hammadde ihtiyaçlarına göre yer altı kaynaklarıyla ilgili yeni hamleler, düzenlemeler, yaklaşımlar, standartlar ve trendler ortaya koymak zorunda olduğunu ifade eden Yücel, küresel krizde sağlam hammadde politikasının ve bunun içerisinde, yerli hammadde üretiminin ne kadar önemli bir payı olduğunu da öğrendiğimizi vurguladı. Hammadde ihtiyacını kendi kendine karşılayan dünyada hiçbir ülke olmadığını da belirten Yücel, her ülkenin kendi yerli hammadde üretim politikasını, tüm ihtiyaçlarıyla ilgili stratejilerini oluşturmak zorunda olduğunu söyledi. Böylesi bir sürecin ardından ister istemez bütün ülkelerin salgın sürecinde yaşananlardan dersler çıkararak yerli kaynaklara yöneleceklerinin altın çizen Yücel, “Türkiye’nin de bu yeni duruma hazır olması ve yer altı potansiyelini ekonomiye kazandıracak atılımları yapması gerekiyor.” dedi.
Her Kriz Fırsatını Beraberinde Getirir
Ülkemizin yer altı potansiyelini ekonomiye kazandıracak atılımlar konusunda da fikirlerini paylaşan Yücel, her krizin fırsatları da beraberinde getireceğini, bazı stratejik yatırımların değerinin ancak kriz dönemlerinde görüleceğini ifade etti. Konuyla ilgili bir de örnek veren Yücel, “Örneğin salgın öncesi şehir hastaneleri sürekli tartışma konusu yapılıyordu. Ancak salgın bize şehir hastanelerinin önemini gösterdi.” ifadelerini kullandı.
Madencilik sektöründe de son 4-5 yılda uluslararası standartlara uygun yapısal dönüşümler yaşandığını aktaran Yücel, bu yapısal dönüşümler sırasında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün, her zaman madencilerin yanında olmasını takdirle karşıladıklarını ancak bu yapısal dönüşümlerin artık hayata geçirilmesi, üretime yönelik özel sektörün desteklenmesi, teşvikler, kamunun üretimde nasıl rol oynayacağının daha net ortaya konulması gerektiğini ifade etti.
Yer Altı Gelecek Demektir!
Madencilik sektöründe işletmeye hazır, bekleyen pek çok projenin şu veya bu nedenden dolayı halen üretime geçemediğini sözlerine ekleyen Yücel, “Oysa böylesine küresel derin bir sağlık krizinden, ekonomik açıdan en az hasarla çıkabilmemiz katma değeri ve yerlilik düzeyi yüksek, döviz ve istihdam yaratıcı madencilik gibi iş kollarına yönelmemizle mümkün olacaktır. Unutmamalıyız ki madencilik, tedarik zincirinin ilk halkasıdır. Madencilik sektöründe yaşanacak olası bir kriz, üretimde yaşanacak krizin ilk adımıdır. Bu yüzden yer altı politikası olmayan hiçbir ülkenin geleceği yoktur. Bu sebeple de yer altı kaynakları politikası dönemsel olarak bakılacak bir alan değildir. Kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlanması ve yönetilmesi gereken stratejik bir alandır. Kısacası; yer altı gelecek demektir! Salgınla birlikte de yer altının geleceğimiz olduğu bir kez daha perçinlendi! Yer altındaki kaynaklarımızı ne kadar tespit edip üretime katarsak o kadar geleceğimizi garantiye alırız.” şeklinde konuştu.
“Madencilik, tedarik zincirinin ilk halkasıdır.”
Ülke Olarak Sahip Olduğumuzu da İthal Ediyoruz
Madencilik sektörünün stratejik bir alan olması ifadesini kullanırken aslında bizlerin büyük resmi görmemiz açısından böyle bir söylemi dile getirdiğini ifade eden Yücel, ülke olarak kendi yer altı kaynaklarımızı arayıp ortaya koymamız gerektiğini, elbette ki hiçbir ülkenin tüm maden ihtiyaçlarını kendisinin karşılayamayacağını ancak ülke olarak halen kendi topraklarımızda olmasına rağmen kimi madenleri ithal ettiğimizi hatırlattı. Yücel sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Bunları biz üretebiliriz, yıllık ithalatımızı karşılayabiliriz. Dünyada hammadde tedarikinde iddialı olabilmenin yolu tam da buradan geçiyor. Sen, kendi kaynaklarını hakkıyla arayıp, bulup, üreteceksin ki dünyada da iddialı olacaksın. Bu noktada Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Madencilikte ulaşılan en ileri seviye bizim için de dünya için de aynıdır. Bunlar, en iyi sektörel uygulamalar olarak tarif edilmiş durumdadır. Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanlığı, beş yıl önce bunu görerek profesyonellerden oluşan kurumlar kurdu. Ülkemizin dünya ile entegrasyonunu sağlayacak adımlar atıldı. Bugün kıymetli madenler ile kömür yataklarımıza başka bir gözle bakmayı öğrendik. Potansiyeli anlama yolunda iyi mesafe aldık. Bundan sonra iyi bir planlamayla, gerekirse kimi madenleri zarar etsek bile üretmeyi göze almalıyız. Bazen pahalı olsa da bazı stratejik, yerli kaynakları tedarik etmek, üretime hazır hale getirmek gerekiyor. İşte bu noktada kamuya önemli roller düşüyor.”
Maden Kanunu Yeniden Değişiyor
Maden Kanunu’nda değişiklik yapılacağının bir süredir sektör tarafından bilindiğini ve konuşulduğunu belirten Yücel, yeni kanunla birlikte özellikle uluslararası standartlara geçişle ilgili çok ciddi çalışmalar olduğunu, bunun da çok sancılı olduğunu bildiklerini söyledi. Yücel sözlerini “Çünkü altın madenciliğinde olmasa da madencilik kültürümüz, yapımız, sistemimiz, ruhsat hukukumuz çok eski. Bu çağda bu yapıyla bu işin sürdürülebilir olması mümkün değil. Aslında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Dönmez, son 5-6 senedir bu yapısal dönüşümün içerisinde, konulara hakim, beklentilerimizi çok iyi biliyor. Sektörde, uluslararası normları içeren, ruhsat güvencesini kapsayan, madenlerde devlet haklarını, vergi uygulamalarını ve yüksek orman mülkiyet bedellerini madencilik endüstrisinin gelişmiş olduğu ülkelerdeki uygulamalara benzer noktaya gelmesini sağlayan, sade, anlaşılabilir, yeni, bütüncül bir maden kanunu beklentimizin olduğunu da biliyor. Kısacası onlarca kurum ve kuruluşun değil, patronun yalnızca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının olduğu bir düzenlemeye ihtiyacımız var.” şeklinde sürdürdü. Ülkemizin bunu başardığı takdirde bu sektörde büyük atılım yapacağını da sözlerine ekleyen Yücel, bu yeni düzende böyle bir maden yasasının, yer altı kaynaklarına dayalı büyümenin lokomotifi rolünü üstlenebileceğini, bunu başaramadığımız takdirde ise ülkemizin kendi kaynaklarını verimli kullanamayacağını ve dışa bağımlılığın devam edeceğini aktardı.
“Patronun yalnızca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının olduğu bir düzenlemeye ihtiyacımız var.”
Sektör Olarak Desteğe İhtiyacımız Var
Ülkemiz altın madenciliği konusunda da fikrilerini paylaşan Yücel, ülkemizde altın madenciliğinin hem felsefi hem de kullandığı teknolojik olarak rol model olduğunu ve bu başarıda özel sektörün katkısının büyük olduğunun altını çizdi. Ülkemizde altın madenciliğinde kullanılan teknolojinin dünya standartlarının da üstünde olduğunu belirten Yücel, altın madencileri olarak dünya ile rekabet etmeye hazır olduklarını söyledi. Tam da bu noktada kamunun objektif olarak, düzenleyici ve denetleyici desteğine ihtiyaçları olduğunu vurgulayan Yücel, aynı zamanda madencilikle ilgili temel bilgi üretimindeki aktif faaliyetlerin de gerek yurt içinde gerekse yurt dışında çok ihtiyaçlarının olduğunu belirtti. Yücel, “Bu temel bilgiler ne kadar sağlıklı olursa gelir amaçlı kamu ve özel kuruluşlar, özel madencilik şirketleri o kadar başarılı olur.” dedi.
Vizyoner Bir Kültür İçin Öncü Olmalı
Türkiye Varlık Fonu tarafından maden ve enerji sektörlerinde hizmet vermek amacıyla kurulan TVF Maden Sanayi ve Ticaret AŞ hakkında da görüşlerini bizimle paylaşan Yücel, yeni kurulan bu şirketin sektörün ihtiyaçlarını giderici farklı bir pozisyon alabileceğini söyledi. TVF Maden Sanayi ve Ticaret AŞ’nin yeni kurulan bir kurum olarak, arzu edilen stratejilerin oluşturulması noktasında vizyoner, uluslararası standartlara uygun madenciliğin yapılması noktasındaki kültürün yerleşmesi için öncü olabileceğini belirten Yücel, özel sektörü de sekteye uğratmadan, hatta özel sektöre yardımcı olan, finans ve üretim aşamasındaki zorlukların aşılmasında devreye giren bir rol üstlenmesini arzu ettiklerini söyledi. Çünkü bugüne kadar uygulanan madencilik rejiminin, bütüncül ve havza bazlı değerlendirilemediğini belirten Yücel, oysaki Brezilya ve Şili’de kamu ve özel şirket iş birliği ve ortaklığı noktasında güzel örneklerin olduğunu, özellikle bakırda dünyanın %25-30 üretiminin bu iki ülke tarafından sağlandığını aktardı.
TVF Maden Sanayi ve Ticaret AŞ’nin de sonuçta bir şirket olarak kurulduğunu söyleyen Yücel, dolayısıyla madencilik alanında diğer özel şirketlerle eşit rekabet ortamında yürümesi gerektiğini, okyanustaki balinaların bunun çok güzel bir örneği olduğunu ifade etti. Yücel, cümlelerine şu sözlerle devam etti:
“Balina, başlı başına okyanuslarda bir ekoloji yaratır. En küçük deniz varlıklarını doğrudan bünyesinde taşır, o bünyesindeki varlıklar küçük balıkları besler, küçük balıklar orta büyüklüktekileri, onlar da daha büyükleri ve hepsi birden balinayı beslerler. Böylece ortaya devasa bir ekosistem çıkar. Madencilikte de durum bundan farklı değildir. Madenlerin büyüklüklerine ve çeşitliliklerine göre sadece arama faaliyetleri ile kendini sınırlayan ve proje geliştiren en küçük şirketlerden, milyar dolarlık cirolara ulaşan dev şirketler sektörde bir arada yer alır. Bunlar bir yandan birbiriyle rekabet ederler, diğer yandan da birbirlerini beslerler. Çünkü maden projeleri çok uzun soluklu projelerdir. Ciddi finansman problemleri yaşayan projelerdir. Bu sektöre yabancı yatırımcıların yatırım yapabileceği bir sektör değildir. Ancak madencilikte uzmanlaşmış irili ufaklı şirketler buraya yatırım yapabilir. İşte tam bu noktada madencilikte ileri gitmiş Kanada, ABD, Avusturalya, Şili, Brezilya gibi ülkelerde bu balinalardan çok sayıda olduğunu görürüz. Bunlar dünyanın en büyük 50 devini oluşturur. Ama bunların altında binlerce irili ufaklı şirketler de madencilik sektöründe yer alırlar. Ülkemizin belki de metalik madencilikteki en büyük eksikliği böyle bir balinasının olmamasıdır. Bu kapsamda TVF Maden AŞ’nin varlığı kritik bir öneme sahiptir.”
TVF Maden Sanayi ve Ticaret AŞ’nin kendilerine göre bunu hedeflemesi gerektiğini ifade eden Yücel, ülkede metalik madenciliğinin ihtiyaçlarını gideren, sektörün önünü açan, sektöre hayat veren, sektörün finansman sorununu çözen, sektörün büyümesi için stratejik yatırım ve üretimlerle sektörün büyümesini sağlayan bir rol üstlenmesi gerektiğin belirtti.
“TVF Maden AŞ’nin varlığı kritik bir öneme sahip!”
Varlık Fonu’nun geçmişte Kamu İktisadi Teşebbüslerinin (KİT) yaşadığı acı tecrübeleri iyi irdelemesi gerektiğine dikkat çeken Yücel, Türkiye’nin KİT’lerden kurtulmak için ağır bedeller ödediğini, yeni kurulan şirketinde aynı anlayış ile yönetilmemesi gerektiğini vurguladı. Ülkemizde çok başarılı yönetilen kamu şirketlerinin de olduğunu vurgulayan Yücel, bu şirketlere Türk Hava Yolları (THY) ve ETİ Maden İşletmeleri’ni örnek verdi. Eti Maden’in bor üretiminde dünya lideri olarak endüstriyel hammadde alanında tam da anlattığı balinaya karşılık gelen bir kurum olduğunu ifade eden Yücel, madenciliğin çok teknik bir konu olduğunu, yönetimde mutlaka liyakatın esas alınması gerektiğini, aksi takdirde zaten çok riskli olan madencilik sektöründe kamu kaynaklarının zarar görebileceğini ancak şu ana kadar medyadan ve sektörden takip edebildiği kadarıyla Türkiye Varlık Fonu’nun, iyi bir vizyon ile yola çıktığını gözlemlediğini söyledi.
Altın Doğal Mevduat Aracıdır
Dünyada kriz dendiğinde herkesin sığındığı tek güvenli liman ve ortak finans aracı olarak altını öne çıkardığını aktaran Yücel, neden altın sorusunun cevabını şu sözlerle ifade etti:
“Altın doğa tarafından üretilen, doğal bir mevduat aracıdır. Tüm diğer mevduat araçlarının arasında hiçbir zaman değerini kaybetmeyecek bir yatırım aracıdır. Bizim ülkemizin hane halkının öncelikli tasarruf aracı olarak altını tercih etmesi de çok kritik bir önem arz ediyor. Bu kriz süreçlerinin en az hasarla atlatılmasında altının büyük rolü olduğuna inanıyorum. Bunun iktisatçılarımız tarafından ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Onun için yıllardır altın üreticileri olarak biz, altının sadece güvenli liman olarak değil finansal açıdan ülkemizin sahip olduğu stratejik bir ürün olarak da görülmesi gerektiğine dikkat çekiyoruz. Ülkemizde altın üretmenin çok yüksek katma değerli ve kıymetli olduğunu kamunun kavraması lazım. Daha fazla arama yatırımlarını desteklemeli. Sadece vergi ve devlet haklarını artırma anlayışından kurtulmalı. Yer altı kaynaklarının yönetimi anayasal hak olarak tamamen kamuya aittir. Kamunun burada stratejik ve akılcı rol oynaması gerekiyor. Hakem olarak rekabetçi bir ortamın önünü açmalıdır. Rekabetçi ortam olursa, Türkiye, bu alanda ciddi başarılar elde eder.”
500 Aramadan 1 Tanesi Madene Dönüşüyor
Madenciliğin sadece işletmeden ibaret olmadığını belirten Yücel, madenin aranan ve bulunan bir olgu olduğunu, en büyük riskin de burada saklı olduğunu söyledi. 500 arama ruhsatından sadece 1 tanesinin altın madenine dönüştüğünü de sözlerine ekleyen Yücel, “499 aramada harcanan sermaye, insan gücü, zaman ve emek yok olup gidiyor. Altını bulsanız bile onu üretime katmak için gerekli olan finansı bulmanız bu kez kolay olmuyor. Hele hele şu anda olduğu gibi dünyada büyük bir ekonomik daralma varsa büyük altın projeleri için finansman bulmanız daha da zorlaşabiliyor. O yüzden özel sektörün ve kamunun bu riski tek başına üstlenmesi mümkün değildir. Büyük projelerin hayata geçmesi için burada büyük bir işbirliği gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Altının yarattığı katma değerin de kritik bir öneme sahip olduğunu aktaran Yücel, 1 ton agreganın 25 Türk Lirası, 1 ton kurşunun 1700 dolar, 1 ton çinkonun 2000 dolar, 1 ton bakırın 6000 dolar olduğunu ancak 1 ton altının ise 57 milyon dolar olduğunu vurguladı. Ülkemizin katma değeri yüksek, büyük bir altın kaynağı potansiyeline sahip olduğuna atıf yapan Yücel, bu durumu tüm sorumluların, hükümetin, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, diğer kurumların ve tüm paydaşların dikkatine sunduğunu belirtti.
“Madencilik ve çevre, et ile tırnak gibidir…”
Madenler Doğanın Parçasıdır
Madencilik ve çevre ilişkisi konusunda da düşüncelerini paylaşan Yücel, Türkiye’de maden ve çevre ilişkisi üzerinden yanlış bir algı ve kamuoyu oluşturulmaya çalışıldığını belirtti. Halbuki madenlerin birer doğal ürün ve doğanın parçası olduğunu aktaran madencilik ve çevreyi “et ile tırnak gibi” şeklinde nitelendirdi. Yücel, “Bir diğer önemli nokta da madencilik geçici bir faaliyettir. Madencilikte yapılan işlem doğanın doğal dengesi içerisindeki bir işlemdir. Günümüzdeki teknolojik ilerlemeler sayesinde artık çevreye en az zararla üretim yapmak mümkün. Türkiye’nin de bunu gerçekleştirecek potansiyeli, teknolojisi ve insan kaynağı mümkündür. Buna rağmen burada kamunun denetleyici rolünün dışında biz madencilere de büyük görevler düşüyor. Madenciler olarak önce çuvaldızı kendimize batırmamız gerekiyor. Dünyanın en harika coğrafyalarından birinde yaşıyoruz. Bu güzelliğe sahip çıkarak, doğal dengeyi koruyarak rehabilitasyon projelerini hayata geçirmemiz gerekiyor. Birbirimizle, üretim yaptığımız sahalarımızı en iyi rehabilitasyonla doğaya kazandıran projeler noktasında da yarışmalıyız. İnsana ve çevreye saygılı madencilik yaparak kamuoyunu doğru madencilik konusunda ikna etmeliyiz.” şeklinde sözlerini sonlandırdı.