Yakın insanlık tarihi, insanların bir topluluk olarak kalkınmalarına yönelik bireysel yeteneklerini geliştirmelerine karşın; diğer taraftan ise bireysel veya küçük gruplar halinde yaşayabilmeleri için gerekli yeteneklerini kaybettikleri bir döneme tanıklık ediyor. Küreselleşen dünya, tarihte hiç olmadığı kadar birbiriyle bağlantılı hale geldi. Yaygın haberlere göre ilk olarak 2019 yılının son aylarında Çin’in bir şehrindeki yabani hayvan pazarında ortaya çıkan bir virüsün tüm dünya insanlarını, sistemlerini, ekonomilerini ve sosyal hayatı durdurma noktasına getirdiği bir süreçten geçiyoruz. Sıklıkla bu virüsün ortaya çıkardığı trajediyi gösteren istatistiklerin olduğu grafikler ve bu sıkıntılı durumla karşılaşmamak için nasıl önlem alacağımıza yönelik bir paylaşım selinin içinde buluyoruz kendimizi. İşin ilginci bugün için doğru kabul edilen bilgiler birkaç gün sonra yanlış kabul edilebiliyor. Aslında bir bakıma bu iç içe geçmişlik ve süreç içerisindeki yanlış atılan adımlar neredeyse tüm toplumlarda ciddi sıkıntılara yol açmış durumda. Bu durumu virüsün ilk çıktığı ülkede, WHO (Dünya Sağlık Örgütü) ve diğer ulusal hükümetlerin yaklaşımlarında da görüyoruz. Hali hazırda sadece birkaç ülke bu durumu kontrol altına alabilmiş görünüyor. Ama bu ülkelerde bile pandeminin sona erdiği anlamına gelmiyor. Son birkaç yüzyılda ekonomik ve sosyal açıdan kalkınmış kabul edilen batı ülkelerinin ise krizi yönetmekte Asya ülkelerine göre daha başarısız kaldıklarına şahit oluyoruz.
Ekonomik, sosyal ve toplumsal açıdan açıkçası çıkış noktasını bilmediğimiz bir tünelin içindeyiz. Tünelden nasıl bir dünyaya çıkacağımızı da bugünden kestirmek pek mümkün değil. Sürecin kaynağına ve sonrasına yönelik geleneksel ve sosyal medyada inanılmaz bir bilgi kirliliği mevcut. Ancak küresel çapta etki gösteren bu denli büyük bir krizin, yine global çapta önemli değişikliklere yol açması yüksek bir ihtimal. Mevcut serbest piyasa koşullarına göre aşırı kabul edilen veya neo-liberal ekonomik doktrin içerisinde yer almayan birçok davranış bugün için normal kabul ediliyor. Bunu kalkınmış birçok ülkenin bu duruma yönelik aldığı önlemlerden ve ABD’de yaklaşmakta olan seçimin adaylarının son birkaç hafta içerisindeki konuşmalarından da anlamak mümkün. Kriz sonrası geleneksel ulus-devlet yapılarının, demokrasilerin, birliklerin ve diğer kurumların bundan olumsuz etkileneceğini işleyen tezlere karşın; teknokrasilerin, totaliter rejimlerin, diktatörlüklerin ve diğer faşist yaklaşımların da güçlenme ihtimalinden bahsedenler var. Şu an için bu bulanık dönemde geleceğe ilişkin henüz bir netlik ortaya çıkmamış olsa da ortada ciddi bir değişimin olma ihtimali var.
Dünyadaki ekonomik yapı birbirine oldukça temas eden ve birbirine dayanarak ayakta kalan bir yapı. Maden sektörü de aslına bakarsanız mikro ve makro ölçekte birbirinden beslenerek faaliyetlerini sürdüren bir sektör. Sözüm ona bir maden işletmesinde çalışanlar genellikle kendi spesifik alanlarında bir uzmanlığa sahipler. Bir jeolog yeryüzündeki kayaçları veya minerallerin tanınmasına, bir maden mühendisi bu minerallerin ekonomik olarak çıkarılmasına, bir makine mühendisi çalışan makinelerin işleyişlerini ve arızalarının giderilmesine yönelik, bir elektrik-elektronik mühendisi ise bir otomasyon sisteminin çalışmasına yönelik bilgilere sahip.
Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.