MİGEM, birbirine bitişik veya yakın maden sahalarının, Maden Bölgesi olarak ilan edilmesi ve maden sahaları içindeki ruhsatların birleştirilmesini öngören düzenleme hakkında bir basın açıklaması yayınladı. MİGEM tarafından yapılan açıklamada kurum; kamu kurumları, özel sektör temsilcilikleri fikir alışverişinde bulunarak dünyadaki örneklerin incelendiği ve bu kapsamda oluşturulan kapsamlı bir alt yapı sonucunda güvenlik ve çevresel olumsuz etkilerin en aza indirildiği madencilik şeklinin havza madenciliği olduğuna karar verildiği belirtilirken açıklamanın tam metni şu şekilde oldu:

Ülkemiz madencilik sektörü, çağın gerektirdiği standartlara ulaşmak adına çalışmakta ve her geçen gün, yaptığı çalışmaların karşılığını da almaktadır. Bu amaçla madencilik sektörünün istihdam kapasitesinin artırımı, teknolojik dönüşümü ve gelişimi adına birçok adım atılmakta, karşılaşılan sorunlar incelenmekte ve çözüm yolları aranmaktadır.

“Birbirine bitişik veya yakın maden sahalarının, Maden Bölgesi olarak ilan edilerek, maden sahaları içindeki ruhsatların birleştirilmesi” konusu üzerinde, kamu kurumları ve özel sektör temsilcileri ile geniş tabanlı bir istişare ortamı hazırlanarak, kapsamlı bir alt yapı oluşturmak amacıyla karşılıklı fikir teatisinde bulunulmuş ve dünyadaki örnekler detaylı bir şekilde incelenmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda dünyada, rasyonel, güvenli ve çevresel olumsuz etkilerin en aza indirildiği madencilik şeklinin havza madenciliği olduğu belirlenmiştir.

Maden Kanununun 29. maddesi 7. fıkrası ve “Maden Bölgelerine ve Ruhsatların Taşınmasına İlişkin Yönetmelik” kapsamında; birbirine bitişik ve/veya yakın, I. Grup, II (a) Grubu ve IV (b) Grubu maden sahalarında münferiden gerçekleştirilen madencilik faaliyetlerinin, işletme güvenliğinin sağlanabilmesi, rezerv bütünlüğü gözetilerek üretimin verimli hale getirilmesi, hammadde arzının devamlılığı, şehirleşme ve çevresel sorunların en aza indirgenmesi amacıyla tek bir çatı altında toplanabileceği ve ilgili ruhsatların birleştirilerek Maden Bölgesi ilan edilebileceği hükme bağlanmıştır.

Çalışmalar sırasında Ticaret Hukuku, detaylı bir şekilde incelenmiş ve ilgili Yönetmelik herhangi bir mağduriyete mahal vermemek adına, üzerinde titizlikle çalışılarak hazırlanmıştır. Bu bağlamda;

  • I.Grup, II (a) Grubu ve IV (b) Grubu maden sahalarını kapsayan Maden Bölgeleri oluşturulurken sadece ruhsatların birleştirilmesi söz konusu olup, ruhsat taşınması söz konusu değildir.
  • Maden Bölgesindeki faaliyetler, kurulacak tüzel kişiliğe haiz şirket tarafından yapılacaktır. Ruhsat sahiplerinin ayrı ayrı faaliyette bulunması söz konusu olmayıp, rezerv oranına göre ortaklıkları söz konusudur. Bu sayede önceden rakip olan firmalar, bu ortaklıkla güç kazanacak ve kazan kazan dönemini başlatacaklardır. 
  • Maden Bölgesine iştirak etmeyen şirketlerin yatırım giderleri kanun ve yönetmelik kapsamında kendilerine 6 ay içerisinde ödenecektir. Ayrıca, üçüncü şahısların da istedikleri takdirde projeye ortak olabilme hakları mevcuttur.
  • Grup, II (a) Grubu ruhsat sahalarında madencilik faaliyetlerinin şehirleşme, çevresel ve benzeri etkiler nedenleriyle yapılamaz duruma gelmesi halinde ilgili ruhsatlar, rezerv ve kalite hususları göz önünde bulundurularak aynı il sınırları içerisinde veya yakın alanlarda belirlenen sahalara taşınabilecektir.
  • Yönetmeliğin 16. maddesi 4. fıkrasında belirtilen “Kısıtlama getirilen alandaki madencilik faaliyetleri, yeni ruhsat sahasındaki üretim faaliyetlerinin başladığı tarihte sona erdirilir ve bu tarih kısıtlama getirilmesinden itibaren altı ayı geçemez.” hükmüyle, üretim hususunda yaşanılabilecek herhangi bir mağduriyetin önüne geçilmiştir. 

Bir diğer husus da şudur ki; Maden Kanunu kapsamında oluşturulan Maden Bölgeleri,

  • Bitişik veya yakın maden sahalarında yapılan üretimin çevresel etkileri, şehirleşme, işletme güvenliği, rezervin verimli işletilmesi ve benzeri sebeplerden dolayı ilan edilmektedir. Söz konusu sebeplerden dolayı bu alanlarda madencilik faaliyetinde bulunulamayacağından, bu kanun ile maden ruhsat hukuku güvence altına alınmıştır. Maden bölgelerinde faaliyet imkânı sağlamak veya madencilik faaliyetinin sağlanabileceği alanlara taşınması öngörülerek, Ayrıca, kanunda ruhsat sahiplerine tüzel kişiliğe haiz bir şirkette birleşmeleri için altı aylık süre verilmesi ve ortaklık paylarında hakkaniyet açısından herkesin kalan rezervi kadar ortak olması, az rezervi de olsa bu ortaklık içerisinde yer almasının sağlanması, ortaklığı kabul etmemesi halinde ruhsatların iptal edileceği hükmü ile “ eşitlik ilkesi ve hukuka uygunluk ilkeleri gözetilmektedir. Bu durum hiçbir ruhsat sahibine ayrıcalık tanımayıp rezerv miktarına göre ortaklık payı getirmektedir. Bunun yanı sıra rödavans kanunen son bulacak bir çalışma şeklidir, rödavansçı kanun hükümleri gereğince ruhsat sahibi değildir.
  • Unutulmamalıdır ki; Anayasanın 168. Maddesine göre “Madenler devletin tasarrufu altındadır” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ve Maden Kanunu’nda ilgili hükümler gereği madenlerde yapılacak her türlü ruhsatlandırma işlemleri ve madenlerin işletilmesi de devletin denetim mekanizması altındadır.
Önceki İçerikCebeci Maden Ocakları Rehabilitasyon Projesi, Bakan Albayrak’ın Katıldığı Törenle Tanıtıldı
Sonraki İçerik“Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikalı” İlk Özel Maden Şirketi Çayeli Bakır Oldu