Dünyanın en itibarlı hukuk firmalarını değerlendirme ve sıralama kuruluşu The Legal 500 tarafından, Ankara’da ilk kez düzenlenen GC Zirvesi’nde, Türkiye’nin küresel ekonomideki yeri, üst düzey avukatlar ve yöneticiler tarafından konuşuldu. Türkiye’de bulunan yerli ve yabancı işletmelerin aşması gereken hukuki ve ticari engellerin de tartışıldığı zirvede, sürdürülebilir kalkınmada “madencilik” sektörünün rolü değerlendirildi.
Zirvede, “Madencilik ve Enerjide Stratejik Yatırım Dinamikleri: Şirket içi başarı için yasal çerçeveler, güven ve kamu algısının yönlendirilmesi” konusu masaya yatırıldı. Anagold Madencilik Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet İlker Doğan moderatörlüğündeki oturumda, Altın Madencileri Derneği Başkanı ve TÜPRAG Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz ile Tunca Avukatlık Ortaklığı Yöneticisi Sidar Tunca maden hukuku alanındaki süreçleri anlattı.
KAMU POLİTİKLARINDA MADENCİLİK VURGUSU
Oturumda konuşma yapan Altın Madencileri Derneği Başkanı ve TÜPRAG Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, Maden Kanunu’nun, madenlerin milli menfaatlere uygun aranması, işletilmesi ve üzerinde hak sahibi olunması ile terk edilmesine ilişkin esas ve usulleri düzenleyen ana merkezine sürdürülebilir kalkınmayı konumlandırdığını söyledi. Ancak kanun uygulanmasında, çeşitli duplikasyonların (ikileşme) süreci yavaşlattığını ifade eden Mehmet Yılmaz konu hakkında şöyle konuştu:
“Türkiye’de madenciliği düzenleyen 9 bakanlık, 21 kurum, 7 kanun, 87 yönetmelik, 8 tüzük ve 16 uluslararası sözleşme var. Yerli ya da yabancı yatırımcı fark etmeksizin madencilikte yaşadığımız en önemli sorun izin prosedürlerinin uzun sürmesi. Bu madencilik sektörünün ilerleyişini sekteye uğratan, sektöre zaman kaybettiren ve madencinin de sektöre güvenini azaltan bir durum. Son dönemlerde açıklanan iki önemli politikada bu soruna işaret edildi. 2024-2026 dönemine ilişkin enflasyon, istihdam, büyüme gibi temel makroekonomik hedeflerin yer aldığı Orta Vadeli Program (OVP) ve 2024-2028 yıllarını kapsayan 12. Kalkınma Planı’nda madencilik faaliyetlerinin bütünleşik yönetim sistemiyle sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde yürütülmesine dikkat çekildi. Bu politikalar madenciliğin tek elden koordine edilebilmesi, kurumlar arası iletişimde belirli duplikasyonların da (ikileşme) engellenmesi anlamına gelecek.”
“TÜRKİYE’NİN MADENCİLİK POTANSİYELİ DEĞERLENDİRİLMELİ”
Türkiye’nin bilenen toplam maden varlığı değerinin 3,5 trilyon dolar olduğunu belirterek ülkenin maden potansiyelini vurgulayan Yılmaz, bu anlamda madenciliğin lokomotif sektör olabilmesi için söz konusu mevzuat altyapısındaki düzenlemelerin hayata geçirilmemesinin önem arz ettiğini bildirdi. Türkiye’nin madencilik potansiyelinin değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Yılmaz, konuşmasına şöyle devam etti:
“Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ülkenin maden potansiyelini öngörüp MTA’nın kuruluş gerekçesinde bu potansiyelin açığa çıkarılması için direktiflerde bulunmuştur. Bunun üzerine MTA kurulmuş ve Cumhuriyetin 100’üncü yılında bizler Türkiye’nin bilinen toplam maden varlığı değerinin 3,5 trilyon dolar olduğunu yapılan çalışmalar neticesinde öğrenmiş oluyoruz.
Ülkemizin altın potansiyeli ise 6 bin 500 ton, bunun 1,500 tonunu keşfettik ancak açığa çıkarılmayı bekleyen 5 tonluk potansiyelimiz var. Öte yandan Türkiye’nin cari açığı toplam 130 milyar dolar civarında ve bunun yaklaşık 30 milyar doları altından kaynaklı olacak şekilde 60 milyar doları madencilikten kaynaklı bir açık. Türkiye madenciliği lokomotif sektör olarak kullanacak potansiyele sahiptir. Yıllık 6,5 milyar dolar civarındaki maden ihracatı ortalamamızı 15 milyar dolar düzeyine çekebiliriz. İç ihtiyacın tamamını üretebilecek kapasiteye sahibiz. Sürdürülebilir madencilik ilkelerinin temelini oluşturan iş güvenliği, çevre, kamu ve halkla ilişkiler ile finansal şeffaflık kriterlerine bağlı kalarak sahip olduğumuz bu yer altı potansiyelimizi harekete geçirmeliyiz.”
“SEKTÖRÜNÜN DEVAMLI VE DENGELİ OLARAK GELİŞMESİNE YÖNELİK ÇALIŞMALAR YAPILDI”
Tunca Avukatlık Ortaklığı Yöneticisi Sidar Tunca da maden işletmeciliği için ruhsatın yanı sıra üretimin gerçekleştirilebilmesi için çok sayıdaki izne dikkat çekerek, güncel mevzuat değişiklikleri ile yürürlüğe giren uygulamalarla sektörün devamlı ve dengeli gelişmesine için yapılan çalışmalar hakkında bilgiler verdi. Tunca şu sözleri dile getirdi;
“Son dönem mevzuat değişiklikleri ile yürürlüğe giren yeni izin ve uygulama yönetmelikleri ile madencilik faaliyetlerine gereken izinlerin edinilmesi sürecinin süratlendirilmesi öngörülerek madencilik sektörünün devamlı ve dengeli olarak gelişmesine yönelik çalışmalar yapıldı. Yine yatırımcı lehine maden ruhsatının iptaline ilişkin hükümler azaltılıp şartları ağırlaştırılarak, yerine mali yaptırımları tercih etme anlayışıyla ruhsat güvencesi ortaya konulmak istendi. Ancak diğer sanayi faaliyetlerinden farklı olarak madencilik, yeri belirlenmiş ve altyapısı hazırlanmış̧ belirli bir bölgede değil ancak madenin bulunduğu yerde yapılabilir. Bu durum madencilik faaliyetlerinin diğer alanların ilgili mevzuatının ilgi alanına da girmesi anlamına geliyor ve yatırım sürecini, birçok kurumdan alınması gerekli izin süreçleri gibi durumlara tabi kılması nedeniyle yavaşlatıyor.
Mehmet Bey’in de anlattığı gibi, madenlerin yer yüzeyine çıkarılabilmesi için işletme ruhsatı alınması yetmiyor, bu ruhsatın alınmasının devamında üretimin gerçekleştirilebilmesi için işletme izni alınana kadar birçok ruhsat ve izin alınması lazım. Ancak maden işletme faaliyetlerindeki günümüzdeki yatırımlar, mevzuatın yarattığı uygulamalar ve yönelimlerde düzenin oluşturulması, tek elden izin, ruhsat gibi bürokratik sürecin işletilmesi/karara bağlanması gibi konuların çözümlenmesi halinde çok daha artacaktır”