1789 yılında Martin Heinrich Klaproth tarafından keşfedilen uranyum, o dönemde radyoaktivite üzerine kısıtlı bilgi olmasından dolayı diğer elementler ile aynı kategoride değerlendirildi. 1896 yılında ise Dimitri Mendeleyev yaptığı çalışmalar sonucunda uranyumu radyoaktif bir element olarak sınıflandırarak uranyumun modern kullanımlarının önünü açmış oldu.

Günümüzde ise iklim krizinin eşiğine gelen dünyada karbon salınımlarının azaltılması öncelik olarak belirlenirken enerji arz portföyünde hidrokarbonların payını azaltmak için çalışmalar hızlandırıldı. Birçok kurum nükleer enerjinin hem iklim krizi mücadelesi hem de sürdürülebilir gelişim hedeflerinin karşılanması için mevcut en iyi alternatiflerden birisi olduğu konusunda görüş birliğine vardı. Dünyada hali hazırda faaliyet halinde olan nükleer reaktörlere ek olarak planlama ve teklif aşamasındaki nükleer reaktör projelerinin fazlalığı dünyanın bu seçeneğe bakış açısını ortaya koyuyor.

Uranyum Yataklarının Oluşumu

Sedimanter uranyum yatağının meydana gelebilmesi için dört temel unsur bulunmaktadır. Bunlar; birincil uranyum minerallerini kapsayan bir ana kayaç, uranyum minerallerini içeren ana kayacın yıkanması ve uranyumun hareketli hale gelmesiyle ortaya çıkan eriyiklerin taşınması, uranyumlu eriyiklerden ortamın fiziksel ve kimyasal koşullarına bağlı olarak uranyumun çökelmesi, çökelen uranyumu içeren katmanların erozyondan korunması şeklinde sıralanmaktadır.

Uranyum yataklarının oluşumunda en önemli rolü tektonik hareketler oynamaktadır. Uranyum içeren damarlar herhangi bir bölgeyi etkileyen tektonik aktivitenin son fazlarında oluşur. İlk tektonik fazlarda meydana gelen damarların uranyum içeriği tektonizmanın diğer fazları sırasında harekete geçerek göç eder. Yerkabuğundaki uranyumun ilk depo kayaçları, dış kabukta yer alan asit karakterdeki postkinematik granitler, alkalin kompleksler ve felsik kayaçlardır. Bu kayaçlar, değişik süreçlerle, muhtelif tipte radyoaktif mineral yataklarının oluşumunu doğrudan veya dolaylı yollardan sağlarlar. Doğada serbest olarak bulunan uranyum, çeşitli elementlerle birleşerek uranyum minerallerini meydana getirirken başlıca
uranyum mineralleri uraninit, autinit, pitchblend, tobernit ve koffinittir.

Ülkemizde ise uranyum yataklarının çoğu sedimanter oluşumlar olup, neojen yaşlı karasal kumtaşları ve konglomeralar içinde bulunmaktadır. Köprübaşı, Fakılı, Küçükçavdar ve Sorgun uranyum yatakları sedimanter tip yataklardır. Sadece Demirtepe yatağı damar tipi uranyum yatağı grubundadır.

Uranyum Üretiminde Kullanılan Teknikler

Geniş alanlarda küçük konsantrasyonlar şeklinde pek çok mineralin içinde bulunabilen uranyumun yeryüzündeki ortalama konsantrasyonu 2-4 ppm olarak bilinmektedir. Bir uranyum sahasının değerlendirilme aşamasında; yatağın oluşum türü, cevherin U3O8 tenörü, rezervi, maden işletme ve cevher kazanım teknolojisi bir bütün olarak değerlendirilmektedir.

Yazının devamı Madencilik Türkiye Dergisi 98. sayı 106. sayfadadır.

Yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.

UYARI

Bu haber bir “Madencilik Türkiye Dergisi” haberidir. Her Hakkı Mayeb Ltd.’ye ait olup izinsiz olarak kopyalanıp yayınlanması suçtur ve yasaktır. Kaynak gösterilmeden kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Kaynak gösterilerek kullanılmak istenmesi halinde “Bu haber/makale Madencilik Türkiye Dergisi’nden alınmıştır” ibaresi ile birlikte haberin linki verilmeli, link de web sitemize yönlendirilmelidir.

Epiroc
Önceki İçerikBorusan Cat, Caterpillar’ın Yer Altı Makinelerini Türkiye’deki Müşterileriyle İlk Kez Buluşturdu
Sonraki İçerikDerrick Atık Susuzlandırma Ekipmanları ile Verimli Tane Kazanımı ve Düşük Susuzlandırma Maliyeti