Gelişen teknolojiyle birlikte yada aslına bakarsanız doğru tabir “internet çağı”nın etkilerinin hayatımıza iyice girdiği son yıllarda; kitaplardan daha çok blogger, vlogger yada influencerlardan tavsiye alıp medet ummaya başladık. Hatta hayatımızın mottosunu bu kişilerin paylaşımlarında verdikleri mesajlardan etkilenerek oluşturmaya başladık ki bu teknolojiye tutkun biri olan bana bile fazla geliyor…
İşte son yıllarda internet fenomenlerinin de favori mesajı olan“tutkularının peşinden git”, “sevdiğin işi yap ki hayatın boyu hiç çalışmıyor gibi hisset”, “sevmediğin, sana ters gelen her şeyden uzaklaş”…gibi hayat mesajları, iş dünyasında da kullanılmaya başlandı. Favori mesajlar diyorum ama bunlar beni son derece dehşete düşüren hayat –yada iş dünyası- mesajları. Çok severek yaptığınız bir iş sanki size hiç stres yaratmazmış, bir gün sonra gireceğiniz toplantı yada yapacağınız sunum o gece uykunuzu kaçırmazmış gibi bir vaatte bulunuyor ilk duyduğunuzda… Ki bu son derece ütopik ve yanlış bir inanış olur.
Diğer yandan benim naçizane fikrim; her geçen yıl ve deneyimle biraz daha olgunlaşan aklımız ve bakış açımıza bağlı olarak hayattaki tutkularımız değişir…Okuldan ilk mezun olduğumuzda hedef para kazanmaktır. “Bu iş bana bir kariyer sağlar mı, vizyon katar mı, kişisel gelişimime bir faydası olur mu?” gibi bir sorgulama yapmak yerine, her ay banka hesabımıza yatacak paranın brütünü netini hesaplamayı tercih ederiz. İş hayatında para gerçekten en önemli parametredir. Bunu inkar edemeyiz. Ama biz olgunlaştıkça, para tatmin etmemeye başlar, statü isteriz. En nihayetinde bizimde kartımızda “müdür” yazsa gayet havalı olur 🙂 Müdür oluruz, birkaç yıl da o oyalar bizi… Bu kez, yaptığımız işi sorgulamaya başlarız. Müdürüz de; yetkimiz, sınırımız nerede başlıyor nerede bitiyor? Karar alabiliyor muyuz? Ast ve üstlerimiz tarafından müdürlüğümüze değil, yaptığımız işe saygı duyuluyor mu? Bunları sorgulamaya başlarız.
Yıllar geçer, “ben aslında daha yaratıcı bir şeyler yapmalıyım” deriz…Tutku yine değişmiştir…Yaratıcılığın, yeniliğin peşinden gideriz. Bir müddet sonra raf ömrünü tamamlayan yaratıcılık, bu kez yerini “güç”e bırakır ki, bence bu tehlikeli bir tutkudur. Hem kişinin kendine hem de etrafındakilere zarar verir… Korkmayın, bu da bir dönem, atlatırız, ama bayagı bir yıpranıp, etrafımızdakileri yıpratarak atlatırız. Bu yüzden, bence bu dönemi atlayalım 🙂 Gücü hiçbir zaman tutku haline getirmeyelim 🙂 Çok uzatmayayım…İnsanın tutkuları değişkendir. Her birini takip etmek için hem yeterli enerjiye hem de çok sağlam bir ruh sağlığına ihtiyacımız var çünkü her bir tutkunun keyif verici olduğu kadar yıpratıcı yanları da var…
Benim için; yıllar da geçse tek değişmeyen tutku ve en büyülü kelime “özgürlük”tür. Sosyal hayatta özgürlük, özel hayatta özgürlük ve iş hayatında özgürlük… Dünyada bu kelimeyi deneyimlemeyi bırakın, anlamını bile bilmeyen milyonlarca kadın olduğunu biliyorum ve her gün bu lütfa sahip olduğum için hayatıma minnet duyuyorum.
İnşaat ve maden gibi erkek egemen bir sektörde çalışan bir kadın olarak, nasıl bu kadar özgür hissettiğimi bilmek isteyebilirsiniz…Bu, çalıştığınız organizasyona göre değişir aslında…İş hayatında özgürlük isterseniz, eşitliğe de inanmalı, eşitliğe inanan bir şirketi kendinize iş yeri olarak seçmelisiniz. İşvereninizle ilgili “Ben bir kadınım, acaba bu şirkette yükselme şansım olur mu” diye en ufak bir sorgulama yapıyorsanız, bir kez daha düşünüp, kariyer planınızla ilgili aksiyon almanızı öneririm. Kendinizi, iş yapış şekillerinizi değiştirip geliştirebildiğiniz sürece –cinsiyet ayrımı yapmaksızın- herkese eşit kariyer imkanı sunan bir şirkette çalıştığınıza 100% inanmalısınız. Ancak o zaman güven ve özgürlük hissini kazanabilirsiniz.
Benim şansım, böyle bir organizasyonda çalışıyor olmak. Erkek yada kadın olmaktan ziyade; verimli çalışan, yaratıcı, işine ve etrafındaki diğer bölümlere değer katmaya odaklanmış kişileri bünyesine katmayı tercih eden bir organizasyonda çalışıyor olmalısınız. Epiroc’ta kadın olmak, açıkçası aracımızın kapısının açılması, asansör sırası yada yol verilmesi, söz hakkını –sırf bayan olduğumuz için- bize vermeleri gibi artılar pek doğurmuyor günlük iş hayatımıza yani extra bir kibarlık, ihtimam, yada tolerans görmüyoruz 🙂 Sadece en büyük avantajımız; eşit fırsatlara inanan ve bunu sunmaya çalışan, yönetim kadrolarında mutlaka kadınlara yer vermeye özen gösteren, onlar için kariyer planları yapan, global iş yada proje fırsatları sağlayan bir şirkette çalışıyor olmamız.
Kendi işimle ilgili dürüst olmalıyım, en nihayetinde zaman ayırıp bu yazıyı okuyan öğrenci arkadaşlarım olabilir. Biz bir satış şirketiyiz… Ve elbette satış personeline daha fazla iş, kariyer ve yükselme imkanı bulunuyor. Ben, eğer işimde biraz başarı kazandıysam, öncelikle bu gerçeği kabul ettim. Başka sektörlerde pazarlama ve marka iletişimi yapıyor olsam, çok daha hızlı yükselmiş, çok daha fazla para kazanıyor olurdum, bu bir gerçek…Ama düşünüyorum da; zor şartlar altında delik delen bir yüzey delicinin sağladığı verimlilik ve yakıt tasarrufu yada makinalarımızın çevreye duyarlılığı hakkında bir uygulama hikayesi yapmak, sosyal medya haberleri hazırlamak, bana bir ruj yada rimeli tanıtmaktan çok daha karizmatik geliyor… Sahaya her gidişimde, o bareti her taktığımda, bir kez daha etkileniyorum yaptığımız işten, yarattığımız değerden.
Yıllardır bu sektördeyim, teknik detaylara da vakıf oldum az çok…Ama her saha ziyareti sonrası “ah mühendis olsaydım” diyorum kendi kendime… Aklıma rahmetli kayınpederim geliyor, nur içinde yatsın… Çok eski inşaat firmaları, devletle iş yapan şirketler sanıyorum ki hatırlarlar, İller Bankası Genel Müdürü’ydü kendisi. Efsane Aydın Evrankaya (Adını duyduğunda ‘hazır ol’a geçen müteahhitlerle tanışmışlığım var, abartmıyorum…). Başarılı bir elektrik mühendisi, en büyük tutkusu kitaplar olan, aynı anda günün değişik saatlerinde 3-4 ayrı kitabı okuyan muhteşem biriydi. Seyahat etmeyi sever, eğer Türkiye içinde geziyorsa, başıyla işaret eder “bak işte buraların elektriğini hep ben getirdim” derdi. Çok sohbet ederdik. Bazen bir anlattığını birkaç kez anlatırdı ama zevkle dinlerdim. Ah diyorum şimdi, keşke sağ olsaydı da, şu erkek egemen sektörde, onca mühendisin arasında benim de var olabildiğimi görebilseydi. Eminim hoşuna giderdi. Umarım izliyordur…
Kısaca arkadaşlar, tutkularınızın peşinden gitmeyi tercih edebilirsiniz. Gidin… Ama fazla oraya buraya savrulmadan gidin. En sonunda tüm insanlığın tutkusu-bazısının da özlemi- olan “özgürlük”te hepimiz buluşacağız. Aklınızda bulunsun 🙂
Sevgiler.
Duygu Evrankaya
Epiroc Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika
Bölgesel İletişim Markalaşma ve Pazarlama Müdürü